play facebook twitter youtube instagram rss
Formula1 Sayın Misafirimiz, F1tr.com Platformuna Hoşgeldiniz. (Giriş YapınÜcretsiz Kayıt Olun)


#81 Oscar Piastri
Sıra 1| Puanı 346
#4 Lando Norris
Sıra 2| Puanı 332
#33 Max Verstappen
Sıra 3| Puanı 306
#63 George Russell
Sıra 4| Puanı 252
#16 Charles Leclerc
Sıra 5| Puanı 192
#44 Lewis Hamilton
Sıra 6| Puanı 142
#16 Andrea Kimi Antonelli
Sıra 7| Puanı 89
#23 Alexander Albon
Sıra 8| Puanı 73
#27 Nico Hulkenberg
Sıra 9| Puanı 41
#6 Isack Hadjar
Sıra 10| Puanı 39
#55 Carlos Sainz
Sıra 11| Puanı 38
#14 Fernando Alonso
Sıra 12| Puanı 37
#18 Lance Stroll
Sıra 13| Puanı 32
#30 Liam Lawson
Sıra 14| Puanı 30
#31 Esteban Ocon
Sıra 15| Puanı 28
#22 Yuki Tsunoda
Sıra 16| Puanı 28
#87 Oliver Bearman
Sıra 17| Puanı 20
#10 Pierre Gasly
Sıra 18| Puanı 20
#5 Gabriel Bortoleto
Sıra 19| Puanı 18
#43 Franco Colapinto
Sıra 20| Puanı 0
McLaren | Sıra: 1
Puan:678, Galibiyet:12
Mercedes | Sıra: 2
Puan:341, Galibiyet:2
Ferrari | Sıra: 3
Puan:334, Galibiyet:0
Red Bull | Sıra: 4
Puan:331, Galibiyet:5
Williams | Sıra: 5
Puan:111, Galibiyet:0
RB F1 Team | Sıra: 6
Puan:72, Galibiyet:0
Aston Martin | Sıra: 7
Puan:69, Galibiyet:0
Sauber | Sıra: 8
Puan:59, Galibiyet:0
Haas F1 Team | Sıra: 9
Puan:48, Galibiyet:0
Alpine F1 Team | Sıra: 10
Puan:20, Galibiyet:0
Formula1 Meksika GP 26 Ekim 2025

Yorum: 0 | Görüntüleme: 1116
Değerlendir:
  • 0 Oy - 0 Yüzde
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Röportaj | Serhan Acar
09-04-2015, 01:51
sadmin
Patron
KONU:
203,332
MESAJ:
560,939
F1 PUANI:
ÜYELİK:
02-03-2012
******
Pilot
Takım
C.Leclerc
C.Leclerc
Ferrari
Ferrari

Son Haberler
Bilgiler ve Teknik Yenilikler
Ferrari, 2025 Meksika i...
Formula 1 Haberleri
Arvid Lindblad, McLaren...
Formula 1 Haberleri
F1 Yetkilileri, İddia E...
Formula 1 Haberleri
Sergio Perez, F1’e dönü...
Formula 1 Haberleri
McLaren, 2025’te Red Bu...

Yorum: #1
Röportaj | Serhan Acar

[Resim: 1198.15f2560d]

Öncelikle röportaj teklifimi kabul ettiği ve beni iş yerinde ağırlama nezaketinde bulunduğu için Serhan Acar’a teşekkür ederim. Türk spor medyasında parmakla gösterilen sayılı kişilerden olan Serhan Bey’le çalıştığı fabrika olan Lamp83’te buluşuyor ve yaklaşık bir buçuk saat süren keyifli bir sohbet gerçekleştiriyoruz…

Soru:Formula 1’e olan ilginiz ne zaman ve hangi vesileyle başladı?

Ailemde otomobil sevdası olmamasına rağmen çocukluğumda arabalara karşı büyük ilgim vardı. 11 yaşımdayken o zamanki tek özel kanal Star 1’de Motorsporları Dünyası programını, onun öncesinde de TRT’de Castrol Start programını seyrederek yarışlara ilgi duymaya başladım. Net hatırlıyorum, ’90 yılında Güneş Gazetesi’nin pazar ekinde tam 6 sayfalık Senna-Prost dosyası çıkmıştı. 1990 Suzuka’da yaşanan meşhur kazadan sonra çıkan bir dergiydi bu. Okudukça büyülendim, ikisinin de çok zıt karakterler olarak birbirleriyle mücadelesi, altı saniyede dört lastiğin değiştirilmesi beni çok etkilemişti. Hatırladığım kadarıyla ’90 senesinden itibaren televizyonda yarış gördüğüm anda izlemeye başlayıp, videoya alıp kasetleri tekrar tekrar seyrederdim. ’91 sezonundan itibaren de Star’daki programda yarış özetleri yayınlanmaya başlamıştı. Ama o özetleri seyretmek resmen manyaklık boyutuna ulaşmıştı! Bir kaseti en az 10-15 kez izleyip analiz yapıyor, ”Senna kimi geçti? Mansell kimi geçti?” diye notlar tutuyordum! Büyüdükçe tutkum daha da arttı. ’93 senesinden itibaren de yarışların tümünü seyretmeye başladım. Hatta hayatımda seyrettiğim ilk tam yarış 1993 Güney Afrika’ydı. O zamana kadar 10 dakikalık özet için 15 gün bekliyordum ancak o gün 1 saat 40 dakika boyunca yarışı izlerken resmen ağzımın suları akmıştı. Motor seslerini kaydedip Walkman’de dinliyorum falan, böyle manyakça bir durum, akıllı adamın yapacağı bir iş değil.

Soru: Motorsporları camiasında çalışmaya ne zaman ve nerede başladınız?

’99 yılında federasyon bünyesindeki gönüllü hakemlerden biri olarak görev almaya başladım. Dedim ki ”Madem ben bu işi bu kadar biliyorum, gidip katkı yapayım.” Bir de işin içerisinde olmam gerekiyordu tabii, sırf televizyondan seyretmekle olmaz! Ondan sonra 2000 yılından itibaren de önce part-time sonra yarı profesyonel, sonra da profesyonel olarak federasyonda çalışmaya başladım. Aslen elektrik mühendisiyim ama 2013 yılına kadar tamamen bu işlerle ilgilendim. Hobinin bir işe dönüşmesi çok nadir rastlanan bir durumdu. Değişik bir tutkuyla, Türkiye Grand Prix’inin geleceğini hayal ederek bu işe başlamıştım. Nitekim yıllar sonra o yarışı yönetenlerden biri oldum! Charlie Whiting’le 7 sene beraber yan yana oturduk. Televizyonda yarış anlatmak benim çocukluk hayalimdi. Çünkü gençken bile, televizyonda anlatanlardan daha bilgili ve daha tutkulu olduğumu hissediyordum. Bu hayalim de gerçek oldu. Dolayısıyla şanslıyım, tutkumu bir iş olarak yapabildim ve hala yapıyorum. Her zaman bu şansın farkında olup hakkını vermeye çalıştım.

Soru: Şu ana kadar hangi kurumlarda çalıştınız?

İlk çalıştığım yer Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu’ydu, yaklaşık on üç buçuk sene orada çalıştım. Oraya part-time ve en genç çalışan olarak girmiştim, genel sekreter ve neredeyse en yaşlı adam olarak da ayrıldım. Devamında bu zamana kadar proje bazlı veya sözleşmeli olarak çalıştığım çok basın-yayın kuruluşu oldu. Eurosport, CNN Türk, TRT, D-Smart, Milliyet, Fanatik, Show TV, ATV, F1 Racing gibi önemli kuruluşlarda çalıştım. Şu anda da asıl işim olarak Türkiye’nin en köklü aydınlatma şirketi olan Lamp83’te satış grup müdürlüğü görevini yürütüyorum.

Soru: Kariyerinizin şu ana kadarki en önemli dönüm noktaları neler? Sizi en çok etkileyen kişi kim?

Aslında Formula 1 tutkumu arttıran isim Ayrton Senna. Öldüğü gün ağladığımı hatırlıyorum. Hatta o zaman ailem bu kadar sevdiğim bir adamın ölümünün ardından Formula 1’den soğuyacağımı düşündüler ama aksine tutkum daha da arttı. Federasyona bulaşmamı sağlayan adam okuldaki hocalarımdan Azmi Demirel’di. Kendisi Taşkın Hoca’yla beraber bir Renault 11 Turbo ile rallilere giriyorlardı. Ben de boş zamanlarımda sürekli onlara yardım ediyordum. Bir gün Azmi Hoca’nın kapısında gözetmen eğitimine dair bir seminer afişi gördüm. O afiş benim bütün hayatımı değiştiren şey oldu aslında. Seminere gittim ve gönüllü gözetmen oldum. ’99 yılında İTÜ’yü bitirdim ve yüksek lisansa başladım. Öyle olunca bol bol boş zamanım oldu ve federasyonun dergisine yazılar yazmaya başladım. Şu an yaptığım kurumsal işe beni yönlendiren isim ise Cenk Ceyişakar oldu. Kendisi zaten lisanslı yarışçı, Porsche Doğu Avrupa Şampiyonu. Kendisiyle yarışlardan gelen 15 yıllık bir tanışıklığımız vardı.

Soru: Daha 36 yaşındasınız ve genç sayılırsınız. Yayın kariyerinizin geri kalan bölümünde herhangi bir hedefiniz var mı?

Raikkonen en yaşlı pilot şu anda, onunla yaşıtım. Yayında söylerken biraz kendi kendime laf çarpıtıyor gibi oluyorum.(Gülüşmeler) Şöyle söyleyeyim; Formula 1 anlamında bütün hayallerim gerçek oldu. Yarışı canlı izlemek gibi bir hayalim vardı, 2005 Fransa’da padokun ortasına düştüm! Bir tarafa bakıyorum Schumacher, bir tarafa bakıyorum Montoya. Tam bir köyden indim şehre örneği. Devamında 10 senede 4 kere dünya turu yaptım şampiyona için. Dolayısıyla Formula 1 anlamında yapacağım her şeyi yaptım. Kanallar ve daha da önemlisi seyirci beni istediği müddetçe anlatım işini yapmak isterim.

Soru: Motorsporları dışında takip ettiğiniz bir spor/hobi var mı?

Aslında motorsporlarının bir uzantısı olarak Diecast otomobil koleksiyonum var. İlk bilinçli modelimi aldığım yıl ’97. Bilgisayarımdan çıkan işlemciyi satıp Mika Hakkinen’in ’94 McLaren-Peugeot MP4/9’unu almıştım. Model otomobil dışında fırsat buldukça basketbol ve NBA seyretmeye çalışıyorum. Beşiktaşlıyım, Real Madrid taraftarıyım. Büyük bir Iron Maiden fanıyım. Çalışırken de devamlı müzik dinlerim. Hatta üniversite sınavını da böyle kazandım. Annemin deyimiyle ”deli sapık” müzikleri dinleyerek kazanmıştım! Tarihle ilgili kitaplar okumayı seviyorum. Stephen King hayranıyım, tüm kitaplarını okudum. Ama bütün bunlar bir yana, kızım Melis doğduğundan beri en büyük eğlencem onunla vakit geçirmek oldu.

Soru: Türkiye’nin 7 sezonluk Formula 1 macerasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce Türkiye olarak sınıfı geçtik mi?

Buna farklı açılardan cevap vermek lazım. Sportif açıdan kesinlikle geçti. Biz her sene en başarılı 5 yarıştan birisini gerçekleştirdik. Ki bu, Charlie Whiting’in raporlarıyla sabitlenen bir veri. Nitekim biz 2005’te ilk Grand Prix’i yaptıktan sonra, 2009’da Abu Dhabi’deki hakemleri eğitmeye gittik. Bunu vurgulayarak anlatıyorum çünkü Türkiye’de yabancılardan akıl alırız, tonla para veririz ama işin püf kısmını anlatmazlar. Biz bunun tam tersini 4 sene içerisinde gidip bir başka ülkede eğitim verecek kadar iyi yaptık. Pazarlama anlamında ise, bu iş Türkiye’de ulaşabileceği potansiyele ulaşamadı. Zaten yarışın gitme sebeplerinden biri de buydu. 2005’te toplamda 180.000 seyirci vardı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük ve en kalabalık spor organizasyonu bu aslında. Ancak burada atlanan bir şey vardı; İlk sene firmaların ve seyircilerin büyük ilgisi, biraz da ‘’Formula 1 neymiş?’’ diye gelmek isteyenlerin ilgisiyle beraber inanılmaz bir kitle oluştu. Ama o kitle Formula 1’in gerçek alıcısı değildi. Ama Türkiye, piste yapılan yatırımın karşılığını doğrudan ve dolaylı yoldan fazla fazla geri aldı. Bugün yapılan yeni pistlerde hala bizim sekizinci virajdan bahsediliyor. Ayrıca pilotların da pist olarak çok sevdiği bir yerdi.

Soru: Türkiye’nin motorsporlarında geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

İstenen noktada olmadığı açık. Ben motorsporları Türkiye’de takip edilsin, izlensin diye 13-14 sene çalıştım. Federasyona girdiğimizde Dünya Ralli Şampiyonası’nı Türkiye’ye getirmek gibi bir hayalimiz vardı, ki getirdik. Patlama olacağını düşünüyorduk ama olmadı. Medya yeterince ilgi gösterdi ama belki kültürü iyi anlatamadık, belki de başka sebeplerden dolayı beklenen rağbet gerçekleşmedi. Formula 1’in geldiği ilk 2-3 sene çok büyük ilgi vardı sonra o da düştü. İlgi olarak gelinen yerin kimseyi tatmin etmediği ortada. Bizde spor izleme kültürü yok. Bir futbol fanatizmi var. Örneğin; Fenerbahçe Kayseri’ye gider, tribünler dolu. Galatasaray Antep’e gider, tribünler dolu. Ama Kayseri-Antep maçı olduğu zaman tribündeki taraftarları gözle sayabiliyorsunuz.

Soru: Gelişmek istediğimizi varsayarsak, rol model olarak hangi ülke alınmalı?

Federasyonda çalıştığım dönemde Dünya Ralli Şampiyonası ve Formula 1’i çok iyi yapan ülkeleri hem sportif hem de pazarlama anlamında inceledik. Ama maalesef çoğu zaman elimizdeki imkanlar bir şey yapmaya izin vermiyor. Altyapı olarak baktığımızda İtalya, Almanya ve İngiltere başı çeken ülkeler. İngiltere’ye baktığımızda 30.000 civarında lisanslı yarışçı var. Yine İngiltere’de bir yıl içerisinde 5.000’e yakın motorsporları organizasyonu oluyor. Tabii onlar bu işi 100 yıldır yapıyor. Bu yüzden doğru rol modeli seçmek oldukça zor. Belli kahramanlar yaratmak lazım. Kenan Sofuoğlu bunun için ideal bir örnek. Bana yıllardır ‘Bizim neden Formula 1’de pilotumuz yok?’’ diye sordular. Formula 1 teorik olarak alanında en iyi 20 sporcunun yarıştığı bir spor. Bizim güreş ve halter dışında hangi sporcumuz dünyanın en iyi 20’si arasında gösteriliyor ki?

[Resim: 1199.6f7ef104]

Soru: Formula 1’in genel olarak gittiği istikamet hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ticari modelin çok başarılı olmadığını düşünüyorum. Her geçen sene gelirler artıyor ama buna karşın takımlar her geçen sene daha fazla sıkıntı yaşıyor. Son 10 yılda bütçelerin kontrolsüz şekilde arttığını hepimiz biliyoruz. Formula 1’in ortalama geliri yıllık 1.6 Milyar Dolar. Bu kadar yüksek bütçeli bir sporda bir takımın 10 Milyon Dolar bulamadığı için batması çok da kabul edilebilir bir şey değil. Ve spor her geçen yıl izleyici kaybediyor. Endüstriyel sporun bir getirisi olarak yarışları legal yollardan bedava izleme şansınız neredeyse kalmadı. Bu ne kadar hoşuma gitmese de normal karşılamak lazım. Örneğin Real Madrid, Gareth Bale’a 100 Milyon Euro veriyor. Bu para kimden çıkacak? Elbette senin, benim gibi fanların cebinden. Sonuç olarak Formula 1’in gelirleri her ne kadar artsa da, bu paranın doğru yönetilmediği ortada. Sportif anlamda ise turbo motorlara geçiş kaçınılmazdı. Çünkü otomotiv dünyasından koptuğunuz zaman Mercedes ve Renault gibi motor üreticilerini spora çekme şansınız kalmıyor. İşin spektaküler kısmı da azaldı, ses gibi. Ama ben Malezya’da şunu gördüm; 20-30 tur kafa kafaya yarışılması halinde insanlar sese falan takılmıyor. Formula 1 kendini 2020’ye kadar ticari anlamda bağladı. Gelir dağılımının biraz daha adaletli hale gelmesi sporu daha iyi bir noktaya taşıyacaktır. Her ne kadar hoşumuza gitmeyen birçok şey olsa da Formula 1’in sağlıklı bir şekilde gittiğini görüyorum.

Soru: Mevcut takvimde en sevdiğiniz pist hangisi?

Pistin kendisi olarak muhtemelen Spa. Bulunduğu yer de müthiş bir ormanın ortasında. Bir de atmosfer olarak baktığımızda İtalya, Brezilya ve İngiltere diyebilirim. İngiltere’de inanılmaz bilgili bir seyirci kitlesi var. Perşembeden Pazar gününe kadar yaklaşık 300.000 kişi geliyor. İtalya da Ferrari sayesinde bu işin en ateşli olarak takip edildiği yerlerden biri. Monza da olağanüstü bir yer, Kraliyet Parkı’nın ortasında. Ve Brezilya’da da insanlar yarışı adeta bir maç gibi takip ediyor. Cuma antrenmanları başlayıp ilk motor sesi duyulduğu anda tribünler ayağa kalkıyor ve bağırış çağırış inanılmaz bir hal alıyor. Japonya’da da yine müthiş bir fan kitlesi var. Perşembe günü takımların kurulmasını, pazar günü ise toplanmasını abartısız söylüyorum birkaç bin kişi seyrediyor!

Soru: Aktif takım ve pilotlar arasında sempati duyduğunuz var mı?

Gerçekçi konuşmak gerekirse yok. Ben zamanında Senna’yı, Hakkinen’i, Alesi’yi çok tuttum. Ama anlatmaya başladıktan sonra, gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki bu işi tarafsız bir şekilde götürmeye çalışıyorum. Çünkü benim asıl tutkum Formula 1’in kendisine. Taraftarlık yaptığım zamanlar olmadı mı? Elbette oldu. Örneğin Schumacher-Hakkinen savaşında Hakkinen’i tuttum. Ama özellikle Türkiye yarışı için çalışmaya başladıktan sonra bu işin sanayi ve organize kısmına daha çok hayran olmaya başladım. Bunu görevim gereği insanlara tarafsız olarak anlatmaya başladığımdan beri yarışın kendisine hayranlık duymaya başladım. Beni geçtiğimiz yıllarda her pilotu tutmak ve nefret etmekle itham eden insanlar çıktı. Hatırlıyorum; Bir gün birisi kanalı arayıp ‘’Susturun şunları, bunlar Schumacher yalakası.’’ demiş, yarım saat sonra ise başka bir telefon gelmiş ve ‘’Kovun şunları, yarım saattir Scuhmacher’e sövüyorlar.’’ denmiş! Benim içim çok rahat. Bazılarına yayında takıldığım oluyor, Maldonado gibi. Benim en büyük dileğim şampiyonluğun son yarışta belli olması. Şanslıyım ki, şampiyonluk 6 kez son yarışa gitti ve ben o yarışları anlattım.

[Resim: 1200.73311aea]

Soru: Formula 1’i NASCAR, ralli gibi diğer motorsporları dallarından ayıran, özel yapan şey ne?

Tavırlarını beğensek de beğenmesek de, 1980’lerin başında Bernie Ecclestone sporu bir takım maceraperestlerin hafta sonu eğlencesinden çıkarıp global bir endüstriye dönüştürmeyi başardı. Formula 1, yani grand prix yarışları 100 yılı aşkın süredir yapılıyor. Tarihe dönüp baktığınızda ‘’şampiyona’’ kimliğiyle yapılan en eski yarış. Ayrıca 65 yıldır gelen çok büyük bir marka değeri var.

Soru: Söylediğiniz gibi sporun bu noktaya gelmesinde Ecclestone’ın payı çok büyük. Peki son 10 yıllık periyota baktığımızda Bernie’nin politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu konuya iki farklı bakış açısıyla bakmak lazım. Bir, Ecclestone ve yatırımcılar. İki, biz fanlar. Kendisi ve yatırımcısı adına yaptığı her şey son derece doğru. Çünkü her geçen sene bu işin gelirini arttırıyor, yatırımcılarına daha fazla para kazandırıyor. Sporun geneline ve fanlara yansımasına baktığımızda, Formula 1’in biraz dijital dünyadan koptuğunu, hala kafasındaki o eski televizyon bazlı modelle Formula 1’i satmaya ve yönetmeye çalıştığını görebiliyoruz. Evet bu işte güçlü bir insana ihtiyaç var ama bir diktatör havasında sporu idare etmeye çalışan birine değil! Zaman zaman sadece polemik yaratmak adına akla ziyan açıklamalar yaptığını söylemek lazım. Dolayısıyla iki açıdan baktığımızda; Kızsak da, çok hoşumuza gitmese de yatırımcısı ve kendi adına doğru şeyleri yapıyor. Ancak spor adına yaptığı her şeyin doğru olduğunu söyleyemeyiz. Sporu buraya kadar getirmede en büyük pay onundur, ancak artık kenara çekilip daha rasyonel, daha genç, çok sesliliğe izin veren birisinin bu işi yönetmesi spor adına daha sağlıklı olacaktır.

Soru: Kariyerinizde yaşadığınız ilginç olaylar neler?

Geçtiğimiz yıllarda başımdan çok fazla şey geçti, birkaç tanesini söyleyeyim. Macaristan 2006’da anlatım odasını su basmıştı. Yayını yaparken içeri paspaslı bir takım adamlar girip suyu boşaltmaya çalışmıştı! Yine 2006’da, Monza’da GP2 anlatıyordum, inanılmaz bir hırsızlık olayı yaşandı. İtalya’da insanlar ‘’hatıra’’ olarak birçok şey almaya meraklıdır! O gün de Red Bull takımının bir ATV’si çalınmıştı. Bir keresinde GP2 yayınının başlamasına 5 dakika kala, polisler anlatım odalarına girip uyuşturucu araması yapmıştı! Allah’tan bizim odayı aramaları çabuk bitmişti de yayına yetişebilmiştik. 2006 Malezya’da Alonso’yla birlikte yaklaşık 1 dakika asansörde kaldık. Tesadüfen Renault takımıyla aynı otelde kalıyormuşuz. 2010’da Jean Alesi’yle birlikte bir uçak yolcuğu yaptım, adamı sorularımla delirttim adeta! Hatta şöyle oldu, Bahreyn’e giderken Katar’dan aktarma yapmak gerekti. Bizi uçağa götürecek olan otobüse bindiğim anda Alesi’yi gördüm. Tesadüfen kafamda Jean Alesi şapkası vardı. O Bahreyn’de birinin Alesi şapkası takmasına inanamadı, bense Alesi’nin karşımda oturmasına! Adamı fena kafa kola aldım tabii, uçağa gidene kadar bi’ 15 dakika sorularımla resmen bayılttım adamı! Çocukluk kahramanlarımdan birinin karşıma çıkması güzeldi.

Belki de en ilginci şuydu; 2011 Almanya GP’si için Nürburgring Nordschleife’de çekim yapmak üzere izin aldık ve Virgin takımından Jerome D’Ambrosio’yu ayarladık. Cuma antrenmanlarının ardından D’Ambrosio, yanında menajeri ve bir takım yetkilisi ile beraber takıma ait olan bir Ford Transit minibüs ile eski piste geldi. Çekim yapmak için sportif bir otomobil olan VW Scirocco kiralamıştık. Jerome direksiyona geçti, bizim muhabir arkadaşımı Erbatur Ergenekon sağ öne oturdu; arkada da kameraman arkadaşım Tayfun Bayburt ve Jerome’un menajeri oturunca bana yer kalmadı. Bu arada Virgin takım yetkilisi de, ‘Biz de onları takip edelim, ama ben soldan direksiyonlu araç kullanmayı sevmiyorum, sen kullanır mısın?’ diye bana bir soru yöneltti. Kullanmamı istediği araç da Ford Transit minibüs! Neticede biz Scirocco’nun ardında VW Transit ile piste çıktık. Biliyorsunuz Nordschleife’deki serbest sürüş saatlerinde istediğiniz her araçlar ‘spor otomobil, yarış otomobili, motosiklet, kamyonet vs’ piste çıkabiliyorsunuz. Neticece biz piste çıktık ve tabii 2. viraja gelmeden Scirocco’yu gözden kaybettik. Bu arada diğer insanlar rollbar takılmış M3’ler, Audi R8’ler, Ferrari 430’lar, Porsche 911 Turbo’lar, Lamborghini Gallardo’lar, yarış motosikletleri gibi araçlarla gazlıyor. Düşünebiliyor musunuz, bunlarla aynı anda tur atan bir Transit ve direksiyonunda ben. İnanılmaz eğlenmiştim!

Yaklaşık bir buçuk saat süren sohbetimizin sonuna geldik. Umarım siz de bu sohbetten en az benim kadar keyif almışsınızdır. Beni iş yerinde ağırlayan ve zaman ayıran Serhan Acar’a tekrar teşekkür eder, hayatının geri kalanında ailesi ve en büyük tutkusu olan Formula 1’le birlikte mutlu bir şekilde yaşamasını dilerim. Sevgiler…

Atahan Cankan


09/04/2015, 1:51

Benzeyen Konular
Konu: Yazar Cevaplar: Gösterim: Son Mesaj
  Yorum Toprak Razgatlıoğlu ile röportaj: Bulega özür diledi mi? Sofuoğlu'nun tavsiyesi, MotoGP hedefi sadmin 0 94 23/10/2025, 9:16
Son Mesaj: sadmin
  Yorum Toprak Razgatlıoğlu ile ÖZEL RÖPORTAJ - Estoril, Motosikletin Durumu, Ayhancan Güven sadmin 0 81 12/10/2025, 1:17
Son Mesaj: sadmin
  Yorum ALMANYA'DA TARİH YAZDI: AYHANCAN GÜVEN İLE DTM ŞAMPİYONLUĞU ÖZEL RÖPORTAJ sadmin 0 99 06/10/2025, 0:53
Son Mesaj: sadmin

Hızlı Menü:


Konuyu görüntüleyenler: 1 Misafir
Bunlar da ilginizi çekebilir! Close

© F1tr.com
★ Tüm hakları saklıdır
2012-2025

F1tr.com altyapı gücünü Özkula'dan alır.
Formula1Formula1