Baştan sona RedBull Racing Formula 1'deki hikayesi, çılgınlıkları,başarıları ve yaşadıkları sorunlara dair özel yazı dizimizin ikinci bölümüyle karşınızdayız.
Özel Haber - Kızgın boğanın bilinmeyen hikayesi 2
Yazının birinci bölümünü okumak için
tıklayınız.
Gösterdiği başarılara ve şirket sahibinin takım merkezi olan Milton Keys'e yaptığı müthiş yatırımlara rağmen hala F1 devleri arasında yer almayı başaramayan Redbull 2008 sezonuna hızlı bir giriş yapmış ve ilk yarışlarda yüksek bir performans sergilemişti.
Yaşananan şansızlıklara ve kazalara rağmen takım pilotları iyi puan toplamış ve sezonun ilk yarısında takımı şampiyonada orta seviyelere çıkartmayı başarmışlardı. Fakat sezon ilerledikçe diğer takımlara ayak uydurmakta zorlanan Redbull'un performansı düşüşe geçmişti.
Sezonun en ilginç yarışı ise tamamiyle yağmurlu koşullarda geçen ve Redbull'un kardeş takımı Torro Rosso'da yarışan Sebastian Vettel'in kazandığı İtalya Grand Prix'i oldu. Öyle ki genç pilotun bu başarısının ardından RedBull yeni yeni kullanmaya başladığı Renault motorlarının Toro Rosso'nun kullandığı Ferrari motorlarına oranla daha kötü olduğu dedikoduları padokta en çok konuşulan konulardan biri olmuştu.
Geri kalan yarışlarda ortalama bir performans sergileyen Redbull sezonu yine orta sıralarda bitirmişti fakat FIA'nın sezon sonunda motor gelişimi konusunda kısıtlamalar getiren kuralları kaldırmasıyla Renault motorlarında büyük bir gelişme yaşanacağı bilinen bir gerçekti.
2009 sezonu ise pistlerde Redbull fırtınasının esmeye başladığı ve herkesin "PARTİ TAKIMI" diye adlandırdığı RedBull'un en büyük takımların bile başlarına bela olduğu bir sezon olacaktı. Adrian Newey'in tasarladığı mükemmel şasi, Sebastian Vettel'in takıma getirdiği yeni soluk ve Reneult'un motorda yaptığı geliştirmeler sayesinde Redbull sezonun ilk yarışlarından itibaren yüksek bir performans sergilemeye başlamıştı.
Çin'de yapılan yarışta gelen pole pozisyonu ve duble finişin ardından adeta uçuşa geçen Redbull ard arda podyum başarıları kazanmış ve son ana kadar şampiyonluğun en büyük adaylarından biri olmuştu. Sezon sonuna gelindiğinde ise Vettel az bir farkla ikinci sırada yer alsa da RedBull artık "PARTİ TAKIMI" olmaktan çıkmış ve F1 devlerinin başlarının en büyük belası haline gelmişti.
2010 yılı ise tam anlamıyla RedBull yılı olmuştu. Sezonun ilk yarışında yakaladıkları yüksek performansı tüm sezon boyunca koruyan RedBull, hem Vettel hem de Webber'in aldığı pole poziyonu ve podyum dereceleriyle zafer üstüne zafer kazanmıştı.
Her ne kadar takım sezon boyunca bazı şansız anlar yaşamış olsa da (özellikle İstanbul'daki Vettel-Webber kazası) genel olarak yüksek performansını korumayı başarmıştı. Redbull sezonun son yarışında Vettel'in aldığı birincilikle adını F1 tarihine altın harflerle yazdırmış Formula 1'in devleri olan Mclaren ve Ferrari'yi geride bırakmayı başarmıştı.
Redbull'un Formula 1'deki geçmişini anlatan haber dizimi kronolojik bir biçimde yazmaya burada son veriyorum çünkü sizlerin de bildiği gibi bu tarihten itibaren Redbull üst üste sayısız başarı ve şampiyonluk almaya devam etti. Fakat 2014 yılı itibariyle hızlı bir düşüşe geçen Redbull da işler kötüye gitmeye başladı.
Şu an içinde bulunduğumuz sezonun sonlarına yaklaştığımız bu günlerde RedBull kuruluşundan bu yana belkide en kötü günlerini yaşamakta ve sadece pistlerdeki kötü performansıyla değil pist dışında gerçekleşen pek çok olayla da haberlere sık sık konu olmaktadır.
Nitekim pek çok F1 sever yaşanan sorunların geçtğimiz sezon başladığını zannetse de şu an içinde bulundukları berbat duruma yol açan pek çok sorun aslında ard arda şampiyonluk kazandıkları dönemlerde ortaya çıkmıştı. Farklı olan tek şey ise o günlerde kapalı kapılar ardında kalan meselelerin bugün açık bir şekilde tartışılmasıdır.
Gelen şampiyonluklarla birlikte ekranlarda sevinç çığlıkları atan RedBull yöneticilerinin kapalı kapılar ardında nelerin kavgasını yaptığını, pilotların görüşlerini ve Renault'un bu kavgadaki rolünü tüm detaylarıyla yazı dizimin ilerki bölümlerinde anlatmaya devam edeceğim.
İkinci Bölümün Sonu
BuÄŸra Sezer