Bugün, Fernando Alonso’nun doğum günü. Çoğu Formula 1 hayranının hatta sporseverin gönlünde taht kuran İspanyol, 38. yaş gününü kutluyor.
Ben Formula 1 dünyasını Fernando Alonso sayesinde tanıdım. 2005’te elde ettiği ilk Dünya Şampiyonluğu’nun ardından mavili sarılı arabanın içerisinde çılgınlara dönen genç İspanyol’u henüz beş yaşındayken görmem, içinden kaçamayacağım bir dünyanın kapılarını açtı. Şimdi onun kariyerine biraz vizörden biraz da klavyelerden göz atalım…
Bazı bilim kurgu filmleri şu şekilde oluşur: İnsanlığı tehdit eden bir canlı türü, evrimleşen bir hayvan veya bir virüs yok etkisiz hale getirilmeye çalışılır. Bu çalışmalar daima uzman bilim sınıfı tarafından yürütülür ancak genelde istenilen sonuca ulaşılamaz. Filmin ilk on dakikası bu satırların görselleştirilmesiyle geçtikten sonra ana kahramanımız perdede belirir. Ana kahramanımızın hayatı biraz sallantılıdır yani başarısız evliliği, maddi sıkıntıları veya fazla maddi birikimi, ilişkisinin kötü olduğu bir çocuğu vardır. Daha önceden yaptığı meslek, aslında insanlığı tehdit eden unsuru engellemek için uygundur ama yanlış tercihler, bazı sorunlar ve insan ilişkilerinden dolayı o işinden ayrılmıştır. Tabi sonrası malum tehdit eden unsuru engellemek için işine döner, çocuğuyla ilişkisi düzelir, evliliği değer kazanır, hayatını tehlikeye sokarak insanlığı tehdit eden unsuru engeller ve kahraman olur… Şimdi buradaki satırların, milyon dolarlık arabaların içindeki cesur pilotlarla ne alakası var, diye düşünebilirsiniz ancak bahsedeceğimiz pilot Fernando Alonso olunca bu hikâyeden bahsetmemiz çok da saçma değil gibi. Tabi burada bir evlilik, bir çocuk veya bir virüs yok ancak Alonso’nun Formula 1 kariyeri ışıl ışıl başlayan ardından yanlış kararlar ve agresif demeçlerle tepetaklak yuvarlanan ama yine de gönlümüzde ilk sıralarda olan bir kariyer.
29 Temmuz 1981’de İspanya’nın kendine has bölgelerinden biri olan Oviedo’da dünyaya gelen Alonso, daha üç yaşındayken karting aracının direksiyonuna geçti. Önce emekledi, ardından yürüdü en sonunda da araba sürmeye başladı… Babası Jose Luis, amatör bir kart yarışçısıydı ve bu tutkusunu Alonso nesillerine aşılamak istiyordu. Çocukları için ilk aracı sekiz yaşındaki kızı Lorena için yaptı ancak Lorena’nın bu spora ilgi göstermemesi aracın Fernando’ya kalmasını sağladı. Henüz 37 aylıkken yarış tutkusunu ve kimliğini hisseden Fernando, babasının da girişimci ruh haliyle birlikte İspanya’daki hemen hemen bütün kart yarışlarına katıldı. Ailesinin çok iyi bir ekonomik durumu yoktu ancak Fernando’nun yakaladığı başarılar beraberinde maddi desteği de getirmişti.
El Nano lakaplı İspanyol sürücü; 1994, 1996 ve 1997’de üç İspanya kart yarışı kazandı. Aynı zamanda Avrupa Karting Şampiyonası’na katıldı ve ikinci oldu. 1996 yılında ise World Junior Karting Championship’te podyumun ilk basamağında yer aldı. 1999, Alonso için bir dönüm noktası oldu. F1 takımlarından Minardi’nin tecrübeli eski pilotu Adiran Campos, onun Euro Open Movistar Nissan yarışında yer almasını sağladı. Fernando bu yardımın karşılığını en iyi şekilde verdi ve o yarışı zirvede tamamladı. 2000 yılında Formula 3000 yarışçısı olan Alonso, o sezon Spa-Francorchamps’da şampiyonluk kazandı. Böylece sürücüler klasmanında dördüncülüğe yükselerek F1’e transfer oldu.
2001 yılında Minardi takımında F1 macerası başladı, aracın biraz yavaş olması ve biraz da tecrübesiz olması nedeniyle sezonu puansız tamamladı ancak pist üzerindeki atakları, yarış sonrası demeçleri ve virajlardaki hâkimiyeti kendi hayran kitlesini oluşturmaya yetmişti bile. Her yılı teker teker açarak bir nevi Vikipedi bilgileri vermeye sanırım gerek yok. Zaten bu yazıyı okumak istemiş ve buraya kadar gelmişseniz Alonso’nun kariyeri hakkında belli başlı bilgilere zaten sahipsinizdir. O yüzden zamanı biraz daha hızlandırıp 2005’e geçelim.
15 podyum zaferi, yedi yarış birinciliği ve 133 puan. Fernando Alonso yeni Dünya Şampiyonu. Mavili sarılı Renault’nun içerisinde çılgınlar gibi sevinen bir genç İspanyol. O sezon Michellin’le yaşadığı sorunlar, Raikkonen ve Villeneuve’yle girdiği rekabet, inanılmaz hafta sonu performansları ve çok daha fazlası…
’Bu şampiyonluğu aileme ve kariyerim boyunca beni destekleyen tüm yakın arkadaşlarıma adıyorum. İspanya Formula 1 kültürü olan bir ülke değil ve bu yüzden bu yoldaki her etapta, yalnız bir şekilde savaşmamız gerekti. Takımıma çok teşekkür ediyorum. Onlar F1’in en iyileri. Bu işi beraber başardık. Ben dünya şampiyonu oldum ama hepimiz şampiyonuz ve onlar bunu hakediyorlar.’’
Evet film senaryomuzun ilk kısımlarında bahsettiğimiz gibi; işinde başarılı birisi kariyer zirvesini yaşıyor. İşte 2005 Alonso için bu anlama geliyordu. 2006. 14 podyum zaferi, yedi birincilik ve 134 puan. Fernando Alonso art arda ikinci kez Dünya Şampiyonu. Yine mavili sarılı Renault ve yine çılgınlar gibi sevinen bir İspanyol. Bu sefer o kadar da genç değil çünkü o sezon yaşadığı tecrübeler Alonso’nun biyolojik yaşının çok daha ötesindeydi…
2007 ise Fernando Alonso için bir başka kırılma noktasıydı. Alonso için mavili sarılı araba artık yoktu. Griller içerisindeki Mclaren Mercedes, İspanyol yıldızını bekliyordu. Diğer koltuk ise İngilizlerin yeni umudu ve günümüzün beş kez Dünya Şampiyonu Lewis Hamilton’a aitti. Hamilton ile Alonso asla anlaşamadı. Asla. Bu yazıdaki kahramanımız Alonso için işin fiziksel gücü bir kenara kaymış ve agresif psikolojik reaksyionlar yeni başlamıştı. O sezon özellikle Macaristan Grand Prix’sinden sonra Hamilton ile yıldızı bir türlü barışmayan Fernando, takımının pilotlarına eşit davranmadığını ve Çin Grand Prix’sinden sonra şampiyonluk için şansı bulunmasına rağmen takımındaki favorinin Hamilton olduğunu ve kendisinin şampiyon olabilmesinin mucizelere bağlı olduğunu söylemişti. İspanyol için iş hayatı ilk darbeleri alıyordu.
3 Kasım 2007. El Nano, gri aracında yalnıza bir sezon dayanabildi. Alonso, 3 Kasım 2007’de kontratı sonra ermeden takımıyla yollarını ayırdı. 37 gün sonra ise Renault’a geri döndüğünü açıkladı. Önce Nelson Piquet Jr, daha sonra da Roman Grosjean’la takım arkadaşı olan Alonso için bu sefer mekanik problemler can sıkmaya başlamıştı. Turbo hibrit çağı henüz gelmemişti ancak yankıları yavaş yavaş hissediliyordu ve Renault bu evrimleşme içinde biraz eski kafalı kaldı. İki sezonluk Renault macerasının ardından sırada yeni bir sayfa onu bekliyordu: Kırmızılar. 30 Eylül 2009’da Alonso ile anlaştıklarını açıklayan Ferrari, 2010 sezondaki pilot ikilisinin Felipe Massa ve Fernando Alonso olacağını söylemişti. 2010, 2012 ve 2013 Fernando Alonso için bir daha gelmeyecek olan son şanslardı. O üç sezonda da biraz kendisinin yaptığı hatalar biraz da takımın uyguladığı yanlış stratejiler Alonso’nun şampiyonlukların kıyısından dönmesine neden oldu.
2015 yılı senaryomuzun son kısmını başlatıyor. İspanyol sürücü, son kez takım değiştirip bu sefer turunculu siyahlı McLaren Honda’nın koltuğuna oturuyor.
İşte bu dönem Alonso’nun bir zamanlar daima zirvede olduğu mesleğinin en diplere kadar çekilmesini ifade ediyor. Patlayan motorlar, bitmek bilmeyen mekanik arızalar, takımla olan agresif diyaloglar… Geçtiğimiz sezona kadar McLaren’de kalan Alonso, sosyal medya hesaplarından yaptığı duygusal bir paylaşımla emekli olacağını açıklamıştı. Bu, Batman’in sinyalinin Gotham’dan yok olması gibi bir şeydi. Alonso, F1 pistlerinde yer almayacaktı. Tabi 2019’da Le Mans 24 Saat yarışında zafere ulaştı. Ne de olsa 37 aylıkken yarış arabasının direksiyonuna oturan bir insanı koltuktan kaldırmak zor ama onu F1 kokpitinin içerisinde görmemek sanırım biz seyircilere biraz üzüntü veriyor.
O halen daha motorsporlarında yer alan birisi. Halen daha bu spora aşık. Ve halen daha agresif demeçleri devam ediyor. Belki bir gün Formula dünyasına dönmeye karar verir. Belki de vermez. Belki de yalnızca mavili sarılı aracın içerisindeki genç İspanyol olarak kalır. Gracias Amigo…
Kuzey Kılıç