Mick Schumacher, sonunda beklentileri karşılayabilmiş ve Formula 3 şampiyonluğuna ulaşmıştı. Ancak Formula 1'e giden yolda aşması gereken bir engel daha vardı, bu engeli aşmayı ise başardı.
Her spor kendi hikayesini yaratır ve bu hikayeler nesilden nesile aktarılır. Ancak bu nesillere bir yerden sonra hikaye yetmez, yeni hikayeleri de izlemek isterler. Liberty Media döneminde Formula 1’e giriş yapan hayranlar için Michael Schumacher uzun süre önce noktalanmış bir efsaneydi, üstelik komada olması nedeniyle bu efsanenin farklı yollarla sporun içinde bulunmasını izleyemiyorduk.
Dolayısıyla hem yeni hayranlar, hem de Schumacher’a bağlılık duyan eski hayranlar için Mick’in öyle ya da başarılı olması büyük önem taşıyordu, 2018’de bu başarının gelmesi hem onları, hem hikayenin devamını yazmak isteyen medyayı, hem de bu ismi bir pazarlama hamlesi olarak gören spor içi sektörü oldukça heyecanlandırmıştı.
Ancak bu heyecanın sönüp gitmesi de mümkündü, nitekim 2019’da devler liginden bir önceki basamağa ayaklarını koyacaktı Mick: Formula 2.
2019 Formula 2 gridine bir baktığımızda son yılların en zayıf gridlerinden birini görüyoruz: 2018’de şampiyonayı ilk üç sırada bitiren George Russell, Lando Norris ve Alex Albon farklı takımlarla Formula 1’e giriş yapmış, şampiyona beşincisi Artem Markelov ise seriden ayrılmıştı. Böylece tek ciddi rakip olarak karşımızda şampiyona dördüncüsü Nyck De Vries’i bulmuştuk. Diğer önemli isimler ise yakından tanıdığımız Nicholas Latifi, uzun seneler boyunca asla gelişmeyen Luca Ghiotto ve Renault’un tüm desteğine rağmen F1 pilotu olamayacağını gösteren Jack Aitken idi.
Dolayısıyla Mick Schumacher’in önemli bir şampiyonluk şansı vardı, ki bu şampiyonluk onun için bir hayli önemli olacaktı, nitekim “ilk senesinde GP2-F2 şampiyonu olan pilotlar” listesinde kendine yer bulacaktı. Bu listede kimler mi var? 2006’da GP2’yi sallayan Lewis Hamilton, 2009’da kazanmadık tek alt seri olarak burayı bırakan Nico Hulkenberg, 2017’de kimsenin yaklaşamadığı Charles Leclerc ve 2018’de geniş bir yetenek havuzuna rağmen 68 puan farkla şampiyon olan George Russell. Hulkenberg hariç hepsi başarılı oldular –ki o da kariyeri boyunca her zaman hızlıydı. Schumacher bu listeye girerse kendini tamamen kanıtlayabilecek ve 2020’de Formula 1 hayalini gerçekleştirebilecekti.
Ancak sezon tam bir kabustu onun adına. 22 yarışın yalnızca dokuzundan puan çıkarabilen ve yalnızca Macaristan’da kazandığı sprint yarışında podyuma çıkabilen Schumacher bırakın şampiyonluğu, sezonu ilk 10’da dahi tamamlayamadı, kendisiyle birlikte seriye giren Guanyu Zhou, Callum Ilott, hatta Belçika’da hayatını kaybeden Anthoine Hubert’in gerisinde 12. Tamamladı sezonu.
Ayrıca o sene babasının 5. Şampiyonluğunu elde ettiği F2002 ile Ferrari’nin test pisti Fiorano’da piste çıkarak gösteri sürüşlerine de devam etmişti.
Bu sezonla ilgili pek detay vermeye gerek yok, ciddi hayal kırıklığıydı ve kişisel görüşümden bahsedecek olursam halen kendisiyle ilgili soru işaretlerine sahip olmamın en büyük sebeplerinden birisi. Latifi’nin ikinci, Aitken’in beşinci bitirdiği bir sezonu 12. sırada bitirmemeliydi. Fakat Formula 3’teki kadar büyük eleştiriler almadı, çünkü ikinci sezonun ortalarına kadar beklenmesi gerektiğini düşünüyordu halen insanlar. Bir sene daha şans verilebilir, arkadan ciddi yeteneklerin gelmediği bu üç senelik dilimde Formula 1’e giriş yapabilirdi.
Sorun şu ki, artık kurtlar sofrasındaydı. Eski rakiplerinden Dan Ticktum, Robert Shwartzman ve Yuki Tsunoda seriye giriş yaparken, Christian Lundgaard’da tam zamanlı bir koltuk kapmıştı kendisine. Bunun dışında bir diğer Ferrari akademi üyesi Callum Ilott da diş bileyebilecek isimlerden birisiydi. 2019 gridinde şampiyon olamayan Schumacher bu gridden sağ çıkabilecek miydi? Gerçekten bu kadar gelişmiş miydi?
İlk on yarışın ardından bu sorunun cevabı “evet” gibi durmuyordu. Shwartzman ve Ilott iki, Lundgaard ve Tsunoda bir yarış kazanmıştı, hatta Mazepin bile galibiyetlere oynuyordu. Schumacher ise ancak üç kez podyum görürken İngiltere’deki ilk sprint yarışında Shwartzman ile sıkıntılı bir temas yaşamış ve hem kendisinin, hem takım arkadaşının zarar görmesine sebep olmuştu. Sezon ortasına gelinirken bir kez daha işler iyi gitmiyordu.
Bu kez Schumacher için zaman ani bir hız patlaması değil, istikrarlı puanlar toplama zamanıydı, o da bunun farkındaydı. Sonraki altı yarışta beş podyum ve bir galibiyet eden Schumacher, sezona yüksek performansla başlayan rakiplerin istikrar kaybetmeleri ve bazı yarışlarda vasat sonuçlar elde etmelerinin ardından kendini şampiyona liderliğinde bulmuştu. Bu onun için önemli bir zihniyet değişimini temsil ediyordu, şampiyonluk için sakin olması gerektiğinin ve rakiplerinin hızlarının onlara zarar verebileceğinin farkına vararak, sürüş tekniği anlamında öne çıkan Lundgaard’ı da, saf hız açısından öne çıkan Shwartzman’ı da, her birini içinde bulunduran Ilott’u da böylece geçebilmişti.
Sezonun ilk galibiyeti ise ilk F3 podyumunu elde ettiği Monza’da gelmişti. Babasının tifosi karşısında onlarca kez gururla ve dimdik durduğu pistte şimdi kendisi podyumun ilk basamağındaydı, bu pist ona iyi geliyordu.
İstikrarını sezonun kalanında da sürdüren Schumacher, Sochi’de sezonun ikinci galibiyetini elde etmiş ve şampiyonluk şansını iyiden iyiye arttırmıştı. Son iki yarışa girilirken 14 yarışlık bir puan serisinin içindeydi, ana rakipleri Ilott, Shwartzman ve Tsunoda ise ciddi puan kaybettikleri, kazalara karıştıkları veya performans gösteremedikleri yarışların ardından şampiyonluk mücadelesinden kopmuşlardı. Böylece son iki yarışa girilirken Schumacher 14 puan farkla şampiyona lideriydi, hemen arkasındaki isim ise Ilott idi.
Bahreyn’deki sezon finalinin ilk yarışında işler yolundaydı, yarışa sonlardan başlamasına rağmen tırmanarak altıncı olmuş ve en hızlı turu atmış, Ilott ise beşinci olmuştu. 14 puanlık avantaj değişmemişti. Sprint yarışında alınabilecek maksimum puan 15, dolayısıyla Ilott’un ya kazanması, ya da en hızlı turu atarak ikinci olması gerekiyordu, bu esnada Schumacher’in de puan alamaması gerekiyordu şampiyonluğu kaybetmesi için Babasının 2006 sezonunun finalinde Alonso’ya karşı yaşadığını şimdi kendisi yaşıyordu, tek fark babası ava çıkan taraftı, kendisi ise avlanan taraf olacaktı. Avlanmaya niyeti olmadığını göstermeliydi.
Bunu yapabildiğini pek söyleyemeyiz. Dağınık bir yarış geçiren ve lastik yönetimi konusunda zorlanan Schumacher, sprint yarışında pite girerek yarışı puansız kapatmayı garantilemişti, Ilott ise galibiyet mücadelesi veriyordu. Ancak bir süre sonra onun da lastikleri tükendi ve yarışı bir yerden sonra umursamamaya başladı, böylece yarışı 18. sırada tamamlayan Schumacher istikrarının ödülünü puan alamama riskine rağmen son yarışta şampiyonluğa ulaşarak aldı.
Evet, o artık Formula 2 şampiyonuydu. Kariyerindeki en önemli basamağı başarıyla atlamış, zor bir gridde olmasına rağmen senelerdir mücadele ettiği birçok isme “sizden daha iyiyim” mesajını vermişti.
Yine de bir zayıf noktadan bahsedilebilir: sıralama sonuçları. Schumacher, iki senelik Formula 2 kariyerinde bir kez dahi pole pozisyonu elde edememişti. Bu yarış sonuçlarını etkilemese dahi Formula 1 kariyerinde ciddi bir handikap olabilirdi.
Şampiyonluk, Leclerc’in başarısının ardından genç pilotlarına daha fazla imkan tanımaya başlayan Ferrari’nin onu Formula 1’e getireceğinin de kesinleşmesi anlamına geliyordu. Asıl soru, hangi takıma gideceği idi. İki seçeneği vardı: Alfa Romeo veya Haas.
İlk başta Alfa Romeo’ya gideceği düşünülmekteydi, nitekim takım Sauber günlerinden bu yana Ferrari’nin genç sürücülerine imkan tanımaktaydı, Felipe Massa ve Sergio Perez gibi isimlerin ilk olarak Sauber’de kendini kanıtladığını görmüştük önceki yıllarda. Ayrıca 2020 sezonunun ardından emekli olması beklenen Kimi Raikkonen’de 1 sene daha sözleşme uzatmıştı, birçok kişi Schumacher’a akıl hocalığı yapacağı yönünde düşünmekteydi. Sorun, Raikkonen’in takım arkadaşının dikiş tutturamayan ancak uzun süre sonra gride gelen tek İtalyan olduğu için belli derecelerde el üstünde tutulan Antonio Giovinazzi olmasıydı.
Haas ise taraftarların pek tercih etmediği bir seçenekti ancak iki koltuğu da boştu, Romain Grosjean beklendiği üzere koltuğunu kaybetmiş, Kevin Magnussen de bir sürpriz sonucu gridden ayrılmak zorunda kalmıştı. Takım ciddi sorunlar yaşamaktaydı, 2020 sezonunu sadece 3 puanla kapatmışlardı ve 2021 sezonuna prototip araç modunda bir araçla çıkıp puan mücadelesi vermemeleri bekleniyordu.
Ferrari burada bana kalırsa büyük bir hata yaptı ve Giovinazzi’nin yerini sağlama alarak Schumacher’i Haas’a gönderdi. Bu, onun için ölü bir sene anlamına gelecekti, hatta Haas’ın o sırada gelecek vadetmediğini düşünürsek belki de iki sene. Üstelik takım arkadaşı da tartışmaların odağındaki Nikita Mazepin olacaktı, Schumacher için yenmesi kolay bir rakip olduğu düşünülmekteydi. Kısacası gelişebileceği bir ortam yoktu.
Yine de tüm kötü beklentileri boşa çıkararak Formula 1’e gelmeyi başarmıştı Mick. Schumacher soyadı yeniden Formula 1’deydi ve bu başarıda babasının neredeyse hiçbir payı yoktu. Anne soyadını kullandığı, ivme yakalayamadığı ve kendisinden umudun kesildiği zor günleri tek başına atlatmıştı.
Şimdi sıra kendi tarihini yazma zamanıydı.
2021’de beklendiği gibi ölü bir sezon geçiren genç isim, birkaç kez basit hatalarla kaza yaparak takımına masraf çıkarsa da Mazepin’e hem sıralama, hem yarışlarda ciddi bir üstünlük kurmuştu, sıralama turlarında sonuç 20-0 gibi net bir galibiyetti. Bunun dışında Türkiye GP’si sıralama turlarında Q2’ye kalması ve 14. olması da unutulmamalı.
Haas’ın atılımına rağmen 2022 sezonuna yavaş bir başlangıç yapan Schumacher, Britanya GP’sinde ilk puanlarını almasının ve Avusturya’da altıncı olmasının ardından bir kez daha “ikinci sezonun ortasından itibaren seriye alışma” trendini sürdürüyor. Onun için asıl sınav gelecek sene olacak, nitekim kariyerinde hiçbir seride iki seneden fazla kalmadı. Üçüncü seneye nasıl bir ivme taşıyacak hep birlikte göreceğiz.
Ama şu artık kesin: Mick Schumacher bir süre daha gridde izlemeye devam edeceğimiz bir isim.
tr.motorsport.com