Engin Bakırburç, ilk iki haftayı geride bıraktığımız Formula 1 2022 sezonunda pistin dışına taşan konuları değerlendirdi.
Bahreyn ve Suudi Arabistan’daki çekişmeli mücadelelerle Formula 1’in yeni sezonu, oldukça hızlı ve keyifli başladı. İlk iki yarış, bizlere son şampiyon Max Verstappen ve Ferrari’nin yetenekli pilotu Charles Leclerc arasında harika kapışmalar sundu. Haas’ın yükselişi, Mercedes’in düşüşü, yeni çağın yeni araçları, asfalt üzerindeki konu başlıklarından bazılarıydı. Pistin dışındaysa bambaşka ve oldukça yoğun bir gündem söz konusuydu.
“Savaşa hayır!”
Yeni sezona günler kala başlayan Rusya-Ukrayna savaşı, bütün dünyada olduğu gibi FIA çatısı altında ve doğal olarak Formula 1’de de etkilerini gösterdi. Hiç kimsenin kayıtsız kalamayacağı söz konusu hadise ile ilgili ilk büyük tepki, dört kez dünya şampiyonu Sebastian Vettel’den geldi ve Alman pilot, Rusya’da yapılacak olan yarışta yer almayacağını net bir şekilde beyan etti. Bu beyanı FIA’nın da benimsemesiyle Sochi, 2022 takviminden çıkarıldı. Savaşın karşısında durmak ve aynı zamanda organizasyonun bütün öznelerini risk bölgesinden uzak tutmak adına doğru bir hassasiyet gösterilmekteydi. Ancak bu kararı Suudi Arabistan’da yaşananlarla yan yana getirince oluşan tutarsızlıklar başka bir soru işaretini gösteriyordu.
“Biraz yanık kokusu alıyorum.”
Suudi Arabistan GP’sinin en dramatik telsiz konuşması buydu belki de. Son şampiyon Verstappen, cuma günkü ilk antrenman seansında motor arızası endişesine kapılarak pit duvarı ile iletişime geçmişti. Eminim ki seansın ardından “Keşke o kokunun sebebi benim motorum olsaydı.” diye düşünmüştür. Kokunun kaynağını algılamaya çalışırken pistin yalnızca birkaç kilometre ötesine füze saldırısı gerçekleştirildiği bilgisi ile karşılaşmak çok da kolay olmasa gerek.
Savaşa karşı tepki göstermek adına Sochi’nin üstünü çizdikten yalnızca birkaç hafta sonra başka bir savaşın tarafı olan bir ülkede bir ülkede piste çıkmak, füze saldırısına rağmen organizasyondan geri adım atmamak ve hafta sonu programına hiçbir şey olmamış gibi devam etmek, yönetim anlayışındaki tutarsızlığı gözler önüne seriyor. Geçen sezon görücüye çıkan Cidde Cadde Pisti’nintehlikeli karakterine rağmen bir Formula 1 yarışına ev sahipliği yapması, oldukça büyük bir tepki toplamış ve “önce güvenlik” ilkesinden sapıldığı eleştirilerini beraberinde getirmişti. Dört ay sonra düzenlenen ikinci yarışta ise tehlikelerin boyutu, pistin sınırlarını da aşmaktaydı fakat ne yazık ki bir kez daha geri adım atılmadı.
“Welcome back, K-MAG!”
Formula 1 camiasında Rusya-Ukrayna savaşından en çok etkilenen isimler, hiç şüphesiz Kevin Magnussen ve Nikita Mazepin’di. Magnussen, her ne kadar koltuğuna kavuştuğu için özellikle Bahreyn’de etrafına gülücükler saçmış olsa da herhalde bu geri dönüşün bir savaş nedeniyle olmasını o da istemezdi. Mazepin ise Haas’ın koltuğuna oturduğu günden bu eleştiri oklarının hedefindeydi. Gerek kişiliği gerekse performansı sürekli olarak tartışma konusuydu. Hakkındaki yorum ve düşünceler, bulunduğu konuma yeteneğinden ziyade aile ve sponsor desteğiyle geldiği yönündeydi ve genel olarak olumsuzdu. Ancak koltuğunu terk etmek zorunda kalmasının ardında ne sportif ne de kişisel bir gerekçe yatıyordu.
“We race as one!”
Bu noktada yedi kez dünya şampiyonu Sir Lewis Hamilton hakkında da ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Zira kendisi, her türlü ayrımcılığa karşı tek ses ve tek vücut olmak adına son iki yıldır bütün yarışlardan önce düzenlenen seremonilere ön ayak olan ve liderlik eden isimdi. Bu seremonilerin ve dolayısıyla “We race as one!” gibi çok değerli bir sloganın mimarı ve öncüsü konumundaki Hamilton, Nikita Mazepin’in “pasaportu” sebebiyle koltuğundan ve belki de kariyerinden olması hakkında bugüne kadar herhangi bir yorumda bulunmadı.
“Vegas’ta olan, Vegas’ta kalır.”
Geçtiğimiz günlerde Las Vegas Cadde Pisti’nin 2023 takvimine dahil edildiği açıklandı. Miami ve Austin’in de takvimde olacağı dikkate alındığında önümüzdeki sezon Birleşik Devletler’de üç, Kuzey Amerika coğrafyasında ise toplam beş yarış düzenlenecek gibi görünüyor. Bir “Dünya Şampiyonası” olan Formula 1’in yeni coğrafyalara yelken açmasına kimsenin bir itirazı olmasa gerek. Ancak aynı anda birçok farklı coğrafyaya adım atmak yerine tek bir ülkede üç yarış düzenlemek başka bir soru işaretine neden oluyor. Gerçekten hedef dünyaya açılmak mı yoksa sporunküresel ağırlık merkezini değiştirmek mi?
“Dünya Şampiyonası” olarak anılmakla birlikte Formula 1’in genlerini Avrupa’dan almış olduğu gerçeğini göz ardı edemeyiz. Liberty Media, her ne kadar sporun popülaritesini artırmak ve padoktaki muhafazakar havayı dağıtmak adına önemli adımlar atmış olsa da her adımın olumlu sonuçlar verdiği söylenemez. Son yıllarda takvime eklenen yeni cadde pistleriyle Formula 1 arasındaki doku uyuşmazlığı, özellikle Avrupalı gözlerden kaçmıyor. Organizasyonun Vegas’a ayak basacak olması, belki de meraktan daha çok endişe uyandırıyor. Tam da Vegas’ın anons edildiği günlerde Spa’nın gelecek yıl takvimde olmayabileceği yönünde söylentilerin ortaya çıkması, endişeleri bir kat daha artırıyor. “Avrupa’da dünyaya gelen Formula 1’in Vegas’a gitmesi ve bir daha geri dönmemek üzere Vegas’ta kalması…”
“Sen kenarda ısın!”
Takvimden ve pistlerden konu açılmışken bizden söz etmemek olmaz. Geçtiğimiz iki yıl, adı bir şekilde ajandaya yazılan İstanbul Park’ın 2022’de de bu başarıyı tekrar edip edemeyeceği, Formula 1’e gönül veren herkes için merak konusuydu. Yalnızca Türk taraftarlar değil, Avrupa ve Dünya genelindeki pek çok takipçi de pistimizi takvimde görmeyi umuyor ve bu haberi dört gözle bekliyordu. Ne de olsa pist, son iki sene sürpriz bir şekilde programa dahil edilmiş, Hamilton’ın yedinci şampiyonluğuna sahne olmuş ve her iki sezonda da izleyenlere keyif dolu dakikalar yaşatmıştı. Spor severlerin yanında pilotlar ve takımlar da burdaki enerjiden hoşlandıklarını dile getirmişti. İki yarışlık kısa flörtün ardından Formula 1 yönetimiyle karşılıklı oturup daha ciddi bir yola doğru ilerlemek, mevcut ilişkinin adını koymak neden olmasın? Fakat olmadı. Beklenen, arzu edilen haber gelmedi ve gözler, resmî 2022 takviminde İstanbul Park’ın adını göremedi. Yine de umutlar tükenmiş değil. “Dünya hali, belli mi olur?” diyerek fırsatın tekrar ayağımıza gelmesini bekliyoruz. “Elbet bir gün buluşacağız. Bu böyle yarım kalmayacak.”
Engin Bakırburç
eureur