Formula 1'in isim değişikliğiyle yeni takımı olan Aston Martin Racing, doğru bir yapılanmayla bir organizasyon kültürü yaratarak yeni sezonda adından söz ettirmek istiyor.
1913’de kurulan, Formula 1’in yeni takımı Aston Martin, 1922’den bu yana çeşitli yarış serilerinde mücadele etti. 1959 yılında, efsane Carroll Shelby ile Le Mans yarışını kazanan takım, aynı sezonda Formula 1’e girdi ve 2 sezonda sadece 13 yarışa çıkarak F1’e veda etti.
Fark: Aston Martin’in dönüşümünü, takımın Force India’dan Racing Point’e dönüşmesi gibi, sadece bir isim değişikliği olarak görmek doğru değil. Yeni dönem farklı: Aston Martin yönetim kurulu, Racing Point’in 2021 sezonundan Aston Martin’in resmî fabrika takımı olacağını açıkladı.
Aston Martin’i; Alfa Romeo, Haas ve Alpha Tauri gibi bir “B takımı” olarak görmek de yanlış. Çünkü bu markaların tamamı hayatta kalmak için başka takımların desteğine ihtiyaç duyuyor. Özellikle Haas daha çok toplama bir araç gibi. Listelenmiş parçaları satın almaları dışında şasi üretimini ve çoğu geliştirme kapsamını da “outsource” etmiş durumdalar. Aston Martin ise çok büyük yatırımlara imza atıyor ve kendi ayakları üzerinde durmak için gerekli finansmana sahip.
Beklenti: Takımın amacı şampiyonluk. Bu doğrultuda gerekli adımları atıyorlar. İsim sponsoru olarak veri işleme konusunda uzman bir firma seçildi. Firmanın; tasarım aşamasına, yarış simülatörüne ve yarışlardaki ani karar yeteneğine olumlu etki etmesi bekleniyor. 2020 sezonunda, özellikle yarış stratejileri anlamında zayıf kalmışlardı. Bir yandan da 2022 sonunda devreye alınmak üzere dev bina ve altyapı yatırımları yapılıyor. Yeni mühendisler transfer edilerek bu alt yapıya uygun bir ekip kuruluyor. Bu ekibin son halkasını efsanevi tasarımcı Adrian Newey’nin oluşturabileceği, arka planda ciddi pazarlıkların döndüğü saklı bir gerçek.
Aston Martin takım patronu Otmar Szafnauer, hedeflerini şöyle netleştiriyor: “Force India döneminde en verimli takım olmak gibi bir meydan okumayla karşı karşıyaydık. Artık önümüzde heyecan verici bir fırsat var. Şimdi hem en verimli hem de bu verimliliği koruyarak üst düzey bir takım olmak zorundayız.”
Pilotlar: Bir tane çok yetenekli ve tecrübeli pilotun yanında yarışacak daha az yetenekli ve daha az tecrübeli pilot ideal kombinasyondur. O nedenle, Aston Martin’in pilot yapılanması ideal. Bu kombinasyonda araba lider pilotun sürüş tarzına uygun olarak geliştirilir. Lider pilot şampiyonluk veya en azından podyum mücadelesi verirken “ikinci” pilottan lidere destek olması beklenir. Pilot kombinasyonu ideal gibi görünse de bazı riskler var. Vettel’in kötü geçirdiği iki sezon motivasyonunu ve kendine güvenini olumsuz etkiledi. Form tutması zaman alabilir. Stroll, özellikle Formula 3’te büyük farkla şampiyon oldu. Yani yeteneksiz diyemeyiz ama şampiyonluk hedefi olan bir takımda, baskı altında ne yapar konusu soru işareti.
Pazarlama: Aston Martin adı başlı başına bir cazibe merkezi. Birleşik Krallık yarış yeşili renginde, 007 James Bond efsanesinin çekiciliğinde, 108 yıllık köklere sahip, heyecan verici bir marka. Aston Martin adının, Racing Point adından daha çok sponsor çekmesi neredeyse kesin.
Sebastian Vettel’in imzaladığı anlaşmayı da bu çerçevede görmek lazım. F1’de 2020 yılının en flaş haberi, dört kere dünya şampiyonu Sebastian Vettel’in takıma transferiydi. Bu, tüm dikkatleri takımın üstüne çekti. Ayrıca Aston Martin’in en çok araba sattığı Almanya pazarına da iyi bir mesaj oldu. Yani pazarlama anlamında tüm taşlar yerine oturmuş gibi duruyor. Ama burada da bir risk var. Aston Martin, Red Bull’da sadece isim sponsoruydu. Ancak artık fabrika takımı. Bu nedenle atacakları her iyi veya kötü adımda Aston Martin markası eşit derecede olumlu veya olumsuz etkilenecek. Köklü Aston’un marka değerini korumak veya artırmak için çok dikkatli olmalılar.
F1’e fabrika takımı olarak dönen Aston Martin başarı vadeden bir takım. Otmar Szafnauer başarı iddiasını, “Kendi sıkletimizin üzerinde sıkletlerle mücadele etme konusunda haklı bir ünümüz var. Bu nedenle, ilk başladığımız andan itibaren Aston Martin adını onurlandıracağımıza eminiz.” cümleleriyle vurguluyor.
Harika bir meydan okuma…
Fırat Keskin