Bu yazıda F1’deki ilk ve tek galibiyetini sürpriz bir şekilde kazanan 10 pilotu derleyeceğiz. Umarız okurken memnuniyet duyarsınız.
Alessandro Nannini – 1989 Japonya GP’si
1989 Japonya GP’si denilince akla ilk gelen tabii ki de, iki McLaren sürücüsü Senna ve Prost’un yıllardır unutulmayan kazasıdır. Yarışa pole pozisyonundan başlayan Senna’nın şampiyonluk umutlarını Adelaide’ki son yarışa taşıyabilmesi için mutlak kazanması gerekirken, Brezilyalı yarış liderliğini daha startta “Profesör” lakaplı takım arkadaşı Prost’a kaptırır. Yarışı domine eden ikiliden 46. tura girilirken lider olan taraf şampiyona lideri Prost’tan başkası değildir ve 130R’den iyi bir ivmeyle çıktığını düşünen Senna, galibiyet için atak denemesinde bulunur. Ancak, atak başarısız olur ve yıllardır her F1 fanının görmeye aşina olduğu o kare takılır kadrajlara. Prost takım arkadaşıyla karıştığı kaza sonrası yarışa 46. turda veda ederken, Senna piste geri döner ve kırılan ön kanadını değiştirmek için bir sonraki turda pite girer.
Senna’dan boşalan liderlik koltuğuna ise Benetton pilotu Alessandro Nannini oturur, ancak galibiyeti kafasına bir kere koymuş olan Senna yarışın 50. turunda liderliği geri alır ve damalı bayrağı ilk sırada geçer. Tabii bu kaza sonrası yapılan incelemelerde hatalı bulunan Senna, yarıştan diskalifiye edilir ve İtalyan Alessandro Nannini galibiyete ulaşırken, Prost da 3. dünya şampiyonluğunu ilan eder.
1990’da Benetton’da yarışmaya devam eden Nannini, tecrübeli takım arkadaşı Nelson Piquet’ye karşı dirayet göstermeyi başarır ve sezon boyunca birkaç podyum elde eder. İspanya GP’sinden sonra geçirdiği helikopter kazası sonrası sağ kolu kopan İtalyan, başarılı bir ameliyat sonrası sakatlıktan kurtulur, ancak bir daha F1’de yarışma şansı bulamaz. 1991 yılı için Ferrari’yle görüşmeler sürdüren ve talihsiz bir şekilde F1’e veda eden Nannini böylece ilk ve tek galibiyetini 1989 Japonya GP’sinde elde eder.
Jean Alesi – 1995 Kanada GP’si
Eğer F1’de
Lady Luck‘ın yanında olmadığı bir pilot varsa, o da tifosilerin gönlünde taht kurmuş Fransız Jean Alesi’den bir başkası değildir. 1991 yılında Williams’a gitmek yerine Ferrari’yle yarışmayı seçen Alesi, ne yazık ki Ferrari’nin dip yaptığı dönemlerde yarıştı ve bütün çabalarına rağmen F1’den sadece tek galibiyet elde ederek ayrılmak zorunda kaldı.
Takvim yaprakları 11 Haziran 1995’i gösterdiğinde yarışa ilk sıradan başlayan Schumacher fırtınası esiyordu adeta. Alman pilot ikinci şampiyonluk yolunda ilerlerken sezon boyunca gösterdiği performanslardan bir benzerini gösteriyor ve 57. turun başında en yakın rakibi Jean Alesi’nin 32 saniye önünde liderliğini koruyordu. Ancak olanlar oldu ve Schumi’nin Benetton’ı elektrik sorunuyla pite girmek zorunda kaldı. Bu sorun da Alesi’ye istediği, yıllardır hayalini kurup peşinde koştuğu yarış zaferini getirdi. Tabii bu yarış galibiyetini niceleri takip edemedi. Çünkü başta da belirttik, Lady Luck hiçbir zaman Alesi’nin yanında olmadı. O, hep yanlış zamanda yanlış yerde bulundu ve Schumi’yle yer değiştirdikten sonra, Alman pilot rekorlar kırarken Alesi ise sadece 6 podyum daha elde edebildi ve 2001’de gride veda etti.
Olivier Panis – 1996 Monaco GP’si
1996 Monaco GP’si bir F1 yarışından daha çok hayatta kalma mücadelesiydi adeta. 22 pilotun başladığı, 12 pilotun kaza yaptığı, klasmana sadece 7 pilotun girdiği ve klasmana girmeyi başaran pilotlardan yalnızca 4’ünün damalı bayrağı geçebildiği bir yarıştan bahsediyoruz. Bu kaotik yarışta ayakta kalansa Ligier pilotu Olivier Panis oldu. Yarışın sonlarına doğru lider durumdaki Ferrari pilotu Eddie İrvine’ın yarışı kazanacağı düşünülürken, Panis bu fikri kabul etmiyor ve 68. turda pistin en yavaş virajı Loews’te atağa kalkıyordu. Bu atak sonrası virajı dönemeyen İrvine yarışa veda ederken, o andan sonra arkasına bakmayan Panis de ilk ve tek galibiyetini elde etti.
1997’de Prost’la yarışan Panis, Kanada GP’sinde kaza yaparak bacaklarını kırdı ve sezona ara vermek zorunda kaldı. Sakatlığı kısa sürede atlatan Panis, takip eden sezonlarda Prost, BAR ve Toyota’yla yarıştı. Ama yarıştığı araçların yetersizliği yüzünden bir daha podyumun en üst basamağına konuk olamadı ve 2004 sezonu sonunda kariyerini noktaladı.
Jarno Trulli – 2004 Monaco GP’si
Pole pozisyonundan başladığı yarışta kariyerindeki ilk galibiyetini elde eden Trulli, 2004 Monaco GP
Schumacher sinirliydi, belki de tarihteki en iyi sezon başlangıcını yapma şansı Montoya ile tünel çıkışında yaşadıkları temas sonrası elinden kayıp gitmişti çünkü. Eğer Schumacher, o yarışı kazanmış olsaydı, 2004 sezonundaki ilk 13 yarışı da kazanmış olacaktı. Neyse biz asıl konumuza geri dönelim. F1’de uzun bir süre yarışan ve sıralama turlarındaki başarısıyla ünlenen Trulli, pole pozisyonundan başladığı yarışta yukarıda bahsettiğimiz iki pilotun teması sonrasında sadece Jenson Button’ın baskısına direnmek zorunda kaldı ve damalı bayrağı Britanyalı’nın sadece 0.497 sn önünde ilk sırada geçerek kendisinin ilk ve tek galibiyetine imza attı.
Bu galibiyetten sonra kariyeri aşamalı şekilde düşüşe geçen Trulli, 2005-2009 arası yarıştığı Toyota’da birkaç podyum elde etmeye devam etti ve 2010 sonrasında Lotus’la anlaşarak gridin son sıralarında süründü. Bu duruma daha fazla katlanamayan Trulli, 2011 sonunda F1 kariyerini, 2004 Monaco GP’sinde elde ettiği tek galibiyetle sonlandırdı.
Robert Kubica – 2008 Kanada GP’si
Villeneuve’ün kazası sonrası 2006 sezonunun ortasında BMW’yle spora giren ve Monza’da podyuma çıkan Robert Kubica için yarış galibiyeti beklentisi çoktan oluşmuştu bile. Polonyalı’nın yarış kazanması sürpriz olmasa da kazanma şekli için aynı şeyi söylemek pek mümkün değil. Zira yarışın ilk bölümünde baskın olan taraf Lewis Hamilton’dı ve Britanyalı SC piste girene kadar hatırı sayılır bir fark açmıştı. Bu noktada güvenlik aracının arkasında hizalanan araçlar pite girdiğinde avantajını kaybeden Hamilton, pitten Kimi ve Kubica’nın gerisinde çıkıyordu. Buraya kadar da bir sıkıntı yok, ancak geri dönüp tekrar izlediğimizde hala akıl sır erdiremediğimiz hadise gerçekleşti ve Hamilton pit yolunun sonunda yeşil ışığın yanmasını bekleyen Raikkonen’e arkadan çarparak 3.5 şiddetinde bir depreme neden oldu.
Bu andan itibaren zirvede yalnız kalan Kubica için tek sıkıntı çıkarabilecek pilotsa, kendisiyle farklı stratejide mücadele eden takım arkadaşı “Hızlı Nick’ti” ve takım bir kazaya mahal vermemesi için Alman pilota yol vermesi emrinde bulundu. Kubica da böylece ilk galibiyetini elde etmiş oldu. Takip eden sezonlarda yarışmaya devam eden ve gridin güçlü pilotlarından biri haline gelen Kubica, 2011 yılında katıldığı bir ralli yarışında yaptığı kaza sonrası parlak F1 kariyerine ve gelecek sezonlardaki şampiyonluk umutlarına kendi elleriyle ket vurmuş oldu.
Heikki Kovalainen – 2008 Macaristan GP’si
İlk sezonunda Renault’da oldukça etkileyici bir performans sergileyen Kovalainen’e göstermiş olduğu bu performans 2008’de Lewis Hamilton’ın yanında McLaren kokpitini kazandırdı. Fin pilot da gridin en hızlı iki aracından birine sahip olmanın verdiği avantajı 2008 Macaristan GP’sinde galibiyete çevirmeyi başardı. Finli’nin F1’deki ilk ve tek galibiyeti aslında beklenmeyen bir sonuçtu. Çünkü yarış boyunca silik bir performans sergileyen Kovalainen liderlik için mücadele eden Massa ve Hamilton’ın gerisinde 3. sırada seyir ediyordu. Ancak o, ilk olarak yarışın ortalarında takım arkadaşının lastik patlatmasıyla ikinci sıraya yükseldi ve sonrasında yarışın bitimine 3 tur kala motorunun patlamasıyla yarış dışı kalan Massa’yı geçerek zafere ulaştı.
McLaren yıllarında bundan öteye gidemeyen Kovalainen, beklentileri karşılayamadığı gerekçesiyle takımdan gönderildi ve kendisine yalnızca Lotus kokpitinde koltuk bulabildi. 2010 yılında spora giren yeni takımlardan biri olan Lotus’da kendini gösterebilecek imkanlara sahip olamayan Heikki, 2013 sezonu sonunda F1’e tek galibiyetle veda eden bir başka pilot oldu.
Pastor Maldonado – 2012 İspanya GP’si
2012 sezonu oldukça garip bir şekilde başlamış ve ilk 7 yarışta 5 farklı takımdan 7 farklı pilot yarış kazanmayı başarmıştı. Bu çeşitliliğin başrolündeki sebep ise Pirelli lastikleriydi. İtalyan firmanın 2012 yılına getirdiği lastikler oldukça dar çalışma aralığına sahipti ve takımlar bu durumla başa çıkmayı başarana kadar, lastiklerin tatlı çalışma noktasını yakalayan takım yarışı kazanmayı başarıyordu.
İspanya GP’sinde lastikleri doğru çalıştırma ve kazanma sırasıysa Williams ve olay adam Pastor Maldonado’daydı. Aslında hafta sonunun en hızlı adamı Cumartesi günü büyük bir farkla, 0.5 saniye, pole pozisyonunu elde eden Hamilton’dı. Ancak, Britanyalı sıralama turları sırasında yaşadığı bir sorundan dolayı aracını durdurmak zorunda kaldı ve aracını parc ferme’e getiremediği nedeniyle sıralama turlarından diskalifiye edilerek gridin son sırasına gönderildi.
Böylelikle yarışa Maldonado ve yerel kahraman Alonso ilk çizgiden başladılar ve startla birlikte Alonso liderliği eline geçirdi. Ancak, yarışın ilerleyen turlarında daha başarılı bir strateji yapan Williams pit duvarı Maldonado’yu ilk sıraya taşıdı. Pit stopla liderliği geri aldıktan sonra Alonso’ya başarılı bir şekilde direnen Maldonado böylece F1’deki ilk ve tek galibiyetini elde etti. Venezüellalı pilot bu galibiyetten sonra bir daha podyuma çıkmayı başaramadı ve oldukça olaylı yarışlara imza attı. Büyük bir maddi desteğe sahip olduğu ve bu şekilde yarıştığı sır olmayan ve arka arkaya 2 yarışta dahi puan kazanamayan kazaların adamı Maldonado, Renault’nun Lotus’u satın almasıyla F1 serüvenine elveda demek zorunda kaldı.
;;;