Tarihler 90’Iarı gösterdiğinde dünya hâlâ 80’lerin çılgın gece partilerinin etkisindeydi.
Abartı gitmiş, sağduyu gelmiş ve eğlenceli hızlı hatchback’ler tükenmekte olan türler arasında yerini almıştı. Başarılı bir Formula 1 takımı bile bir önceki 10 yılın umursamazlığı nedeniyle bu kadar vahşi bileşenler kullanmayı düşünmüyordu. Asıl soru, bunun bir önemi olup olmadığıydı.
Konu, Renault Clio Williams. Genel kanı, eğer abartıdan biraz uzaklaşıp birlikte yaşaması daha kolay bir otomobil üretirseniz, ortaya daha az eğlenceli ama daha fazla kullandığınız için daha fazla mutlu olacağınız bir otomobil çıkacağı yönündeydi. Williams bu durumu harika şekilde yansıttı. Onu 205 ile karşılaştırma eğilimi, onun da Fransız olmasından ve benzer bir düzene sahip olmasından kaynaklanıyor.
Williams daha konforlu, daha kaliteli, daha sessizdi. Bunlar dışında güçlü olduğu bir yönü yoktu ama bütün bunları istekli bir sürüşle sundu. Üstelik Peugeot’dan daha hızlıydı. 205 etrafta kayarken , Clio’nun süspansiyonu öyle dengeliydi ki , 205'in parmak uçlarında döndüğü virajlardan akıp gidebilirdiniz. İlginç bir otomobildi. Golf'ün büyük atmosferik motorunun ön tekerlekleri beş ileri şanzımanla döndürdüğü düzen değiştirilmeden kullanılmıştı. Hangi Williams’ın alınması gerektiği sorusunaysa; Orijinalinin daha hafif ve saf olduğunu, Williams 2’nin daha uygun fiyatlı olduğunu, Williams 3’ünse daha nadir olduğunu söyleyerek cevap verebiliriz. Hepsi harika. Bu nedenle paranız hangisine yetiyorsa onu alın.