Imola, Formula 1’in yakın tarihinin dönüm noktası mıdır? Bir efsanenin toprağa düştüğü yerden, bir diğerinin ellerinde o toprakla kalkması mı? Bir devir teslim midir Imola? Yoksa 1994 yılı, o dönemde 44 yıldır devam eden F1 adlı bayrak yarışında, bayrağın el değiştirmesi midir?
Ayrton Senna, talihsiz kazada ölmeden sadece 4 gün önce, 27 Nisan 1994 çarşamba günü, Ferrari ile söz kesmişti. Yüksek ihtimalle 1995’te, ama 1995 olmasa bile en geç 1996’da Ferrari’de yarışacaktı. Senna’nın bir takımla görüşmesi her zaman büyük olaydı. Ama Ferrari’yle görüşmesi spor dünyasını sallardı. Görüşmenin her iki tarafı da spor dünyasının sallanmamasını istiyordu. O nedenle Senna, uçak biletini alıp elini kolunu sallaya sallaya İtalya’ya gidemezdi. Ülkesinde ulusal bir kahraman olan Senna, daha havaalanına geldiğinde her şey ortaya çıkardı. Bu nedenle Ferrari başkanı Luca di Montezemolo ile Senna, görüşmelerini basından gizlemek için Imola’daki yarış haftasına denk getirmişlerdi. Çünkü Senna, Imola’daki yarış için zaten İtalya’ya uçmak zorundaydı. Dikkat çekmezdi. Basını atlatmayı başaran ikili, Luca’nın evinde şarap eşliğinde yemek yedi. Senna’nın hayatında hiç menajeri olmadı. Görüşmelerini kendisi yapardı. O nedenle yemekte sadece ikisi vardı. Bir de Luca’nın evindeki çalışanlar.
Samimi bir havada geçen görüşmede Luca, Senna’dan 1995 sezonunda Ferrari’de yarışmasını istedi. Senna, “95 sezonu için Frank’e sözüm var, bir sonraki sezon olabilir.” dedi. Luca, hayattaki en iyi dostu ve danışmanı Niki Lauda ile birlikte rüya takımı kurmak; bunu da mümkün olduğunca çabuk gerçekleştirmek istiyordu. O nedenle Senna’yı 1995 sezonu için ikna etmeye çalışmaya devam etti. Senna, “Eğer Frank (Williams) onaylarsa olabilir.” dedi. İkili, iş birliklerinin hangi sezonda başlayacağına net karar veremedi ama birlikte çalışmak için el sıkıştılar. Yani nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden birlikte yaşayacakları güzel günlere inanıyorlardı. O görüşme, ikili için “Son Akşam Yemeği” (Last Supper) oldu. Luca yıllar sonra, “Senna söz konusu olduğunda imzaya ihtiyacınız yoktu. Sözünün eri bir adamdı. O gün anlaşmıştık.” dedi.
O görüşmeden 4 gün sonra, 1 Mayıs 1994’te, Imola’daki yarışta F1’in yakın tarihi tamamen değişti. Senna, yarıştan önce sıkıntılıydı. O hafta sonu çok kaza yaşanmıştı. Roland Ratzenberger ölmüştü. Barrichello, ayrıca bazı mekanikerler ve seyirciler yaralanmıştı. Uğursuz bir hafta sonuydu. Daha yarıştan önce yaşanan bu kadar kazaya ve yaralanmaya rağmen yarışı yapma ısrarının nedenini bugün hâlâ sorguluyorum. Ama o hafta sonu tek kader anı, yaşanan kazalar da değildi. FIA yarış doktoru Sid Watkins ile Senna arasındaki konuşma diğer kader anıydı. Ratzenberger’in ölümü sonrasında Senna çok üzgündü. Sid Watkins, çok iyi dost olduğu Senna’ya, “Bu spor çok tehlikeli. Zaten üç şampiyonluğun var, efsane oldun. Bugün bırak, hemen balık tutmaya gidelim.” dedi. Senna sıkıntılıydı ama, “Bu benim hayatım. Bırakamam.” diye yanıtladı. Yarışmak hem hayatıydı hem de ölümü oldu.
Sonra o talihsiz kaza. Motor sporlarının içindeki pek çok ismin gözünde tarihin en hızlı pilotlarından biri o gün öldü. Acaba Luca ne düşünmüştür? 4 gün önceki görüşmede, rüya takımı için pilot sorununu çözdüğüne emindi. Kazaya verilen arada, Benetton’un Motorhome’unda genç bir yetenek, idolünü sedyede gördüğü için hüngür hüngür ağlıyordu. Sel olan gözyaşlarına rağmen hayat devam etti, hep ederdi zaten. Verilen aradan sonra yarış yeniden başladı. Biraz önce Motorhome’da ağlayan genç yetenek, o yarışı kazandı. Pırıl pırıl parlayan bu gencin adı Michael Schumacher’di.
Luca ve danışmanı Niki, 1994 yılında şampiyon olan genç yeteneğe şans vermeye karar verdi. Senna’nın yerini o doldurabilir miydi? Bilemiyorlardı. Ama deneyimli pilotlardan, Senna kalibresinde olan zaten yoktu. O nedenle en mantıklı şey, genç ve gelecek vadeden bir süper yeteneğe görev vermekti. Sonrasını tarih kitapları yazıyor. Ben Imola’yı sevmem. Hayatımda seyrettiğim en hızlı pilot Senna’ydı. Imola, onu bizden aldı. “Ölmeseydi neler olurdu?” sorusu, belki paralel evrende yanıt buldu. Onu biz bilemeyiz. Bizim yaşadığımız bu gerçeklikte, Senna’nın ölümü üzücü.
Öte yandan Schumacher’in pilotluk hikâyesi çok güzel. Akıllara Schumacher’in, Senna’nın 41 galibiyetini yakaladığı yarış geliyor. Schumacher, yarıştan sonraki basın toplantısında gözyaşlarına boğulmuştu. Neden ağlamıştı acaba? 1994 Imola’ya, idolünü kaybettiği ana geri mi dönmüştü? Yoksa Senna kadar hızlı bir pilotla aynı galibiyet sayısına ulaştığı için mi ağlamıştı? Veya kendi hikâyesi, Senna’nın hikâyesiyle bu kadar iç içe olduğu için mi ağladı? Öyle ya, Senna ölmeseydi F1’in ve Ferrari’nin tarihi farklı şekillenecekti. Schumi’nin neden ağladığını tam olarak bilemiyoruz. Ama Imola, F1 tarihini değiştirdi. Onu biliyorum.
Fırat Keskin