Motor sporlarında geçişler özellikle son 30 senedir büyük bir tartışma yaratıyor. Karbon monokok şasilerin spora katılmasıyla birlikte pilotların geçişlere olan yaklaşımı da değişti.
Merhabalar,
Normal hava ve yol koşullarında Formula 1’deki 2022 sezonu kurallarıyla ilgili bir yazı dizisi hazırlamaktaydım. İlk ikisi yayınlanmış, oldukça ilgi çekmişti. Ona devam edeceğiz.
Fakat sonraki günlerde, 2022 sezonu şampiyonluk mücadelesi kızıştıkça tartışmaların odağına yerleşen kazalar nedeniyle Formula 1’de geçişleri, kazaları ve cezaları düzenleyen bir yazı yazmanın gerekliliğinin ortaya çıktığını düşünüyorum.
O nedenle kısa bir ara vererek sizlere bu yazıyı yazmaya karar verdim.
İyi okumalar,
Fırat KESKİN
Formula 1 - Geçiş Sanatı
Formula 1'in popülerliğinin artması ve yeni seyirci kitlesinin yalnızlığı...
Formula 1, Netflix’in ilgi çeken dizisi “Drive to Survive” gibi yayınların sayesinde hiç olmadığı kadar popüler. Her ne kadar dominasyonlardan ve şampiyonlukta kurulan tekelden dolayı ilginin azaldığı söylense de durum böyle değil. 2019 sezonunda Formula 1 organizasyonun 4,5 milyar dolarlık reklam geliriyle tarihi rekorları kırması da ilginin arttığının bir göstergesi. Ulaşılan bu rakam, sigara ve içki firmalarının reklam yasağıyla bir dönem gerileyen gelirlerin, yeni oyuncular sayesinde daha kuvvetli olarak spora döndüğünü gösteriyor.
Formula 1 yönetimi ve takımlar da durumdan son derece memnun. Çünkü sporun sürdürülebilir olması için giderlerin azaltılması ve gelirlerin artırılması önemliydi. Yeni kurallarla hem giderler yıllık 145 milyon dolar seviyesine çekildi hem de gelirler arttı.
Yayınlar, diziler ve filmlerle artan pazarlama başarısı, spora yeni seyircilerin katılmasını sağlayarak sürdürülebilirlik hedefine ulaşılmasında katkı sağladı. Ancak yeni seyircilerin katılması, sosyal medyanın da doğası nedeniyle sporun tartışılma şekli konusunda yeni sorunlar ortaya çıkardı.
Bütün sporlar, hayatın her alanında olduğu gibi belirli kurallar ve gelenekler üzerinden işler. Kural kitapları, ana hatlarıyla yarışmanın kurallarını belirler. Zaman zaman ortaya çıkan gri bölgelerdeyse gelenekler önemlidir. Gri bölgedeki bir konuyla ilgili geçmişte nasıl bir karar verildiğinin incelenmesi böyle durumlarda ilk atılan adımdır. Geçmişte verilen karar doğruysa onun uygulanması tutarlı olunması açısından önemli. Geçmişteki uygulama yanlışsa, bu seferki farklı uygulamanın gerekçelerinin iyi açıklanarak spor severlerin ikna edilmesi gerekliliği var.
Tıpkı hukukta bir hakimin gerekçeli kararını doğru açıklamasının önemli olduğu gibi. Burada da hakemin gerekçeli kararını doğru açıklaması önemli. Yani hakem ve hakim adil olmalıdır sözünün önemi tekrar ortaya çıkıyor.
Formula 1’i bu anlamda hayatın diğer alanlarından ve diğer spor dallarından ayıramayız. Hatta Formula 1, sporun diğer dallarının tamamından daha karmaşık kurallara sahip. Teknolojinin değişmesinin futbol, basketbol ve voleybol vs. gibi pek çok spor dalına etkisi nispeten azdır. Oysa ki Formula 1’de gelişen teknoloji, sporun ruhunu etkileyebilecek değişiklikler sunuyor. Böyle bir ortamda kuralların uygulanmasındaki değişiklikler seyirciye daha iyi anlatılmalı.
Maalesef son yıllardaki gidişata bakıldığında, sporun sunumunda rating kaygısının her şeyin önüne geçtiğini görüyoruz. Bunda sunumu yapan organizasyonların, yani yayın ve pazarlama haklarını ellerinde bulunduran organizasyonların değişmesinin de önemi var. Kısaca açıklamak gerekirse, yayın hakları 1981 ile 2017 yılları arasında pek çok defa biçim değiştirerek pratikte Bernie Ecclestone’un yönettiği konsorsiyumlarda kaldı diyebiliriz.
2017’ye gelindiğinde Amerikan Liberty Media, Formula 1’in yayın haklarını devraldı. Kabul etmek gerekir ki Liberty Media spora büyük dinamizm getirdi. Büyük markalar olan Netflix ve Amazon ile yapılan anlaşmalar hem sporun üzerindeki sis perdesini “biraz” kaldırdı hem de istatistiksel anlamda seyirciyi veriyle besledi. Değişiklikler bu anlamda spora olumlu etki yaptı. Öte yandan diziler Hollywood esintileri taşırken, istatistiksel verilerin bir kısmı da biraz gerçeklikten uzaktı. Ama yine de bir heyecan geldiğini söylememiz lazım.
Fakat spora heyecan ve biraz da şeffaflık gelirken bir nokta atlandı: Formula 1’in felsefesinin ve bu felsefenin getirdiği kuralların anlatılması. Bu eksiklik, sporu yeni izlemeye başlayan izleyicilerde ve özellikle de gençlerde kuralları kendi başına yorumlanması sonucunu doğurdu.
“Seyircinin yalnızlığı” ve yolunu kendi bulma çabası biraz da Formula 1’in doğasında olan bir durum. Formula 1 yeteri kadar şeffaf değil. Motorlar ve diğer teknik belgelerin tüm çıplaklığıyla izleyiciyle paylaşılmasının imkânsız olduğunu kabul etmek lazım. Motorlara büyük teknolojik yatırımlar yapan takımlar, FIA ile paylaştıkları bilgilerin kamuoyu ve rakipler tarafından bilinmesini istemiyor. FIA tarafından yayınlanan ve çoğu zaman gri bölgeleri kapsayan teknik direktiflerin (yönergelerin) içeriği bile kamuoyuyla paylaşılmıyor. Teknik bir konuda rakibinden kuşkulanan takımlar önce FIA’ya bu rahatsızlığı bildiriyor. Sonuç alınamazsa veya karar gecikirse konu basına sızdırılarak tartışılmaya başlanıyor ve bu yolla FIA baskı altına alınıyor. Daha sonrasında FIA teknik bir yönergeyle konuyu netleştiriyor ve konu kapanıyor. Daha doğrusu taraflar tatmin olursa konu kapanıyor. Kamuoyu olarak bu teknik direktifin ayrıntılarını asla öğrenme şansımız olmuyor. Sanki teknik direktif yayınlanıyor ve sonrasında tüm takımlar anlaşmışçasına bir anda kasaya koyularak ortadan kaldırılıyor. Takımlarsa sadece belli başlı gazetecilere bu bilgileri “kısmen” sızdırarak kendi görüşlerini ve bakış açılarını aktarmış oluyorlar.
Ama benim itiraz ettiğim nokta temelde teknik alandaki belirsizlikler değil. Hatta onu kısmen anladığımı yukarıda da belirttim. Kuralların, uygulamaların ve hatta teknik direktiflerin de seyirciye tam açıklanmaması sorun. Mesela 2019 ve 2020 yıllarında motorlarla ilgili olan ve gri bölgeleri etkisiz hale getirmeyi hedefleyen teknik direktiflerin hiçbirini okuyamadık. Sadece FIA’nın ve takımların bazı gazeteciler üzerinden sızdırdıkları bilgilere ulaşma şansımız oldu. O bilgileri kullanarak hep birlikte bazı sonuçlar çıkarmaya çalıştık.
Sonuç olarak gerek Formula 1’in doğası gerekse de yayının sunulma şekli, bu sporun seyircisini karanlıkta bıraktı. Son günlerin tartışması olduğu için geçiş (sollama) konusunda bazı kuralları anlatarak bu konudaki kafa karışıklıklarını ortadan kaldırmayı görev edindim. En azından kural kitabında yer alan bazı konuları karanlıktan çıkaralım istiyorum.
Agresifliğin Doğuşu
Temelde aşırı agresif pilotlar son 40 yılın meselesidir. Aşırılığın dozu her geçen gün artıyor.
Pilotların yarıştaki temel amaçları önce takım arkadaşlarını, sonra da rakiplerini geçmektir. Yani pilotların mesleği, kısaca sporun içinde var oluş nedenleri, geçiş yapmaktır. Tarihin en büyük pilotlarından biri olan Ayrton Senna’nın, “If you no longer go for a gap that exists, you are no longer a racing driver.” (Var olan bir boşluğu değerlendirmezseniz, artık bir yarış pilotu değilsiniz demektir.) sözü aslında konunun özeti gibidir. Pilotlar boşlukları değerlendirerek rakiplerini geçmek için vardır.
Eskiden pilotlar için geçiş yapmak, boşluğu görmek ve değerlendirmek, arabanın yapabileceklerinin yanında yetenekle ilgiliydi. Ancak arabaların gelişimi yarışmanın doğasını değiştirdiği gibi pilotların da odağının değişmesine neden oldu. Karbon monokok şasilerden önce pilotlar hayatları pahasına yarışıyordu. Yaptıkları kazaların sonucunda ya yaralanıyorlar ya da ölüyorlardı. Bu nedenle de pilotlar birbirine karşı çok daha saygılı, mücadelelerde çok daha dengeliydi. Herhangi bir aşırı agresif sürüş ve/veya temas rakibin can güvenliğini tehlikeye attığı için saygı da bir mecburiyetti.
1981’de karbon monokok şasinin üretilmesiyle birlikte can kaybıyla ilgili kaygılar ikinci plana atıldı. Artık temaslar, rakibi pist dışına iten hamleler veya buna benzer sertlikler sporun içine daha çok girdi. Sporda sertliğin artmasıyla birlikte yarış kurallarının da büyük oranda yeniden düzenlenmesi gerekti. Özellikle Senna-Prost, Schumacher-Hill, Schumacher-Villeneuve gibi mücadelelerin artması kural kitabının daha da ayrıntılı olmasının zorunluluğunu ortaya koydu. Kuralların çoğu belirlenirken yukarıda saydığım isimlerin pist üzerindeki davranışları belirleyici oldu. Biraz kanunlar gibi değerlendirmek lazım. Kanunlar da yaşanan olaylar üzerinden yapılan değerlendirmeler neticesinde oluşturulur.
Kural kitabının yazılmasında FIA direktörü Charlie Whiting’in katkısı çok büyüktür. Sporun daha güvenli hale gelmesinde ve kuralların oluşturulmasının ardındaki ana güç, onun kararlılığı ve azmiydi. 1980’lerin ortasından sonra hem onun katkısı hem de teknolojik gelişmeler sayesinde ölümlü kazalar çok azaldı.
Fakat kural kitabı tartışmaları bitiremedi. Bunun iki nedeni var: İlki geçişlerin zorluğu, ikincisiyse kural kitabını yetersiz oluşu.
Öncelikle günümüzde geçiş yapmanın zorluklarının nedenlerini anlamamız lazım. Günümüzdeki Formula 1 araçları, tarihin boyutsal olarak en büyük yarış araçları. Daha büyük arabalardan yayılan daha fazla düzensiz hava akımı(türbülans, kirli hava, wake) ve eski arabalara göre tasarlanmış olan dar pistler gibi nedenler geçiş yapmayı aşırı derecede zorlaştıran faktörler.
Büyük pilotlar öncelikle arabalarıyla ve çevreyle ilgili gerekli hissiyata sahip oluyorlar. Schumacher’in kullandığı aracın volanındaki sorunu anlaması ve tasarımını değiştirtmesi, Vettel’in pistin üzerinde uçan helikopterin yaydığı kirli havayı direksiyonunda hissetmesi, Alonso’nun yarıştığı sırada pistteki ekranlardan yarışı okuyarak zekasıyla yarışın gidişatını belirlemesi, Hamilton’ın virajı dönerken 700 metre ilerideki bayrağın dalgalanmasına göre rüzgârın yönünü tespit edip o virajda arabasını rüzgârdan en az etkilenecek şekilde konumlaması gibi. Böyle örneklere ek olarak lastiklerin durumunun anlaşılması ve bunun yardımıyla frenleme mesafesinin doğru hissedilmesi gibi parametreler hep içgüdüyle, doğuştan gelen meziyetlerle ilgili. Doğuştan yeteneği olan pilot daha kolay geçiş yapabiliyor doğal olarak.
Ancak günümüzde sadece doğuştan gelen içgüdü ve yetenek de yetmiyor; zekâ da önemli bir girdi oldu. Motorların da komplikeleşmesi neticesinde geçiş yapmak isteyen pilotlar rakibinin arabasını gözlemleyerek rakibin elektrik enerjisi dahil tüm parametreleri düşünmek zorunda kaldı. Rakibin arabası pistin hangi bölgelerinde elektrik enerjisi biriktiriyor (energy harvesting mode), nerede pillerindeki elektrik enerjisinin çoğunu bitiriyor gibi faktörler geçiş için büyük önem kazandı.
Tüm bu faktörler, eskiden daha spontane ve içgüdüsel olan geçişlerin doğasını değiştirdi. Kısaca geçiş yapmak isteyen pilot rakibinin;
Elektrik enerjisi seviyesini (rakibinin arabası pistin hangi bölgelerinde enerji depolamaya başlıyor),
Lastiklerinin durumunu,
Arabasının hangi virajlarda ve/veya viraj çıkışlarında daha yavaş kaldığını,
Nerede kendisine göre erken fren yaptığını,
Genel sürüş karakterini, yarış çizgisini de anlar.
Pilot, hissiyatını ve zekâ gerektiren diğer parametreleri bir araya toplayarak genellikle birkaç tur önceden plan yapar. Elektrik enerjisini biriktirir, lastiklerini hazırlar, atak yapacağı yeri belirler ve en sonunda da atak yapar.
Tüm bu planlamanın sonucunda bazen istediğine ulaşır, bazen de ulaşamaz. Zaman zaman da temaslar ve kazalar yaşanır. Bu yazı dizisinde amacım geçişleri ve geçişler sırasında yaşanan olası temasları değerlendirmek.
Önümüzdeki haftaların altyapısı
Şimdilik, bu yazıyı önümüzdeki hafta anlatacaklarım için bir giriş gibi görebiliriz.
Bu kısa girişle, önümüzdeki haftalar için altyapıyı hazırlamış olalım. Önümüzdeki hafta cuma gününden itibaren şekiller, krokiler, linkler ve gerekli teorik bilgilerle viraj dönmenin ve geçiş yapmanın felsefesine odaklanacağız.
Umarım herkesin çok keyif alacağı bir yazı dizisi olur.
Fırat KESKİN