2009 senesi, hemen hemen herkesin sevdiği, sevmese bile sempati duyduğu bir pilotun parladığı yıldı. O pilotun adı: Jenson Button idi.
Elbette her şampiyon pilotta olduğu gibi, Jenson’ın arkasında da güçlü bir takım vardı. O takımın adı Brawn GP’ydi.
Peki Brawn GP gibi yeni bir takımın başarısının arkasında hangi teknik yenilik vardı?
Hikayeyi en başından sararak, genel hatlarıyla anlatayım istiyorum.
2008 yılında Lehman Brothers’ın iflası ile tetiklenen kriz otomotiv sektörünü de vurmuştu.
Tüm dünyada otomobil firmaları iflas ederek kapanıyor, el değiştiriyor veya iflas etmemek için ortaklıklar kuruyorlardı.
Krizi anlatan, aklımda kalan en önemli sahneler Detroit’tendi. Bu fotoğraf onlardan biri.
ABD’de, hatta dünyada otomotivin başkenti olarak bilinen Detroit’teki tüm otomobil fabrikaları kapanmış, şehir hayalet kente dönmüştü.
Şehir, ünlü bilim kurgu serisi Robocop filmindeki gibi bir manzaraya sahipti. Yani krizin etkisi yakıcıydı.
İşte böyle bir durumdan F1’in etkilenmemesi de düşünülemezdi.
Nitekim otomotiv firmalarının bir kısmı F1’den çekilme kararı aldı. Bunlardan birisi de Honda’ydı. Honda ani bir kararla, 2008 yılının aralık ayında spordan çıktı.
Honda’nın çıkma kararını iyi değerlendiren Ross Brawn, Honda’nın operasyonunu devraldı. Ama bir takım satın almak kolay değildi.
Finansal açıdan zorlanan Brawn motor bulmakta zorlanıyordu. Motor üreticileri paralarını alacaklarından emin değillerdi.
Brawn, umutların tükendiği anda, sezonun başlamasına günler kala (9 gün kala) Mercedes ile motor anlaşması imzalayabilmişti. Mercedes’in yardım elini uzatmasıyla Brawn GP motorunu buldu.
2009 sezonunun sonunda, bu yardım eli, Mercedes’in Brawn’ı satın almasıyla taçlandı.
Brawn GP arabasını tasarlamıştı. Ama motor, yarışların başlamasına 10 gün kala bulunduğu için sıkıntı büyüktü. Arabanın arkası Mercedes motoruna uygun değildi.
BGP01 şasi kodlu arabanın arkası son anda elden geçirilerek Mercedes motoruna uygun hale getirildi.
Elbette bu koşullarda kimse Brawn GP’den başarı beklemiyordu.
Fakat beklentilerin aksine, Brawn GP sezona fırtına gibi girdi. İnanılmaz ivmeleri Türkiye GP’sine kadar sürdü. O yarışla birlikte rakipleri Brawn GP’nin teknik sırrını arabalarına adapte etti ve fark kapandı.
Ama sezon başında farkı çok açmış olan Brawn GP, Jenson ile şampiyonluk ipini göğüsledi.
Peki Brawn GP’yi rakiplerinden ayıran teknik yenilik neydi?
O teknik yeniliğin adı “Çift Katlı Difüzördü.”
Öncelikle difüzör nedir ve nasıl çalışır, onu inceleyelim.
Difüzör, arabaların arka tarafında altta yer alan, arabanın altındaki hava akımının hızlanmasını ve bu hızlı hava akımının arabanın arkasından hızla çıkmasını sağlayan bir komponenttir.
Bir F1 arabasının ürettiği toplam yere basmanın %45-50 civarını difüzör üretir.
O nedenle son derece sıkı kurallarla denetlenirler. Etkisini azaltmak için boyutları ve yapıları kurallarla son derece net bir şekilde sınırlandırılmıştır.
Difüzör nasıl çalışır?
Yukarıda da bahsettiğim üzere difüzör hava akımını hızını artırarak yere basma üretir.
Hızlanan hava akımı, hızlandığı bölgede hava basıncının düşmesine neden olur. Buna Venturi etkisi denir. İtalyan Fizikçi Venturi tarafından bulunmuştur.
Basıncın düşmesiyle yere basma kuvveti arasında nasıl bir ilişki vardır?
Arabanın tamamını bir kanat gibi düşünelim. Arabanın üzerindeki basınç, arabanın altındaki hava basınçtan fazla olduğu zaman araba yere bastırılıyor demektir. Yani yere basma kuvveti dediğimiz olay.
Venturi etkisi ve yere basma konusundaki daha ayrıntılı bilgiyi “yer etkisi”ni anlattığım flood’da bulabilirsiniz.
Takipçilerim “yer etkisi” üzerine hazırlamış olduğum flood’u hatırlayacaklardır. Tekrar okumak ve hatırlamak isteyenler için linki aşağıya bırakıyorum:
Peki çift katlı difüzör nedir?
Çift katlı difüzör, geleneksel difüzörün üzerine yapılmış ikinci kat difüzördür. (Aşağıdaki resimde kırmızı renkte çerçeveye aldım)
Bir tane difüzörün yerine 2 tane difüzör olması arabaya 2 noktada olumlu etki eder:
İlk olumlu etki: Arabanın altından birim zamanda daha yüksek hacimde havanın dışarı atılmasını sağlar. Arabanın altına giren hava, iyi yönetilmediğinde dengeyi bozan bir unsurdur. Temel prensip olarak arabanın altında ne kadar az hava akımı varsa o kadar iyidir.
İkinci olumlu etki: Arabanın altındaki havanın daha süratli hareket etmesi. Ki bunun hava basıncı düşürerek yere basma kuvvetini artıracağını belirtmiştim.
Brawn GP, 2009’da bu avantajla şampiyon olmasına rağmen çift katlı difüzör kullanımında yalnız değildi.
2 takım daha kurallardaki açığı kullanmıştı.
Bu açığı fark ederek kullanan diğer iki takım Toyota ve Williams, Toyota motorunun zayıflığı nedeniyle beklenen avantajı yakalayamadı. O sezon Williams’ın da Toyota motoru kullandığını hatırlatmış olayım.
Temel felsefe olarak yer etkisine karşı olan FIA, kurallardaki açığı sonraki sene kapatarak bu difüzörlerin kullanımına son verdi.
Evet dostlar durum kısaca böyleydi.
Gördüğünüz üzere zaman zaman takımlar kurallardaki gri noktaları kullanarak kendilerine avantaj sağlar.
Önceki flood’larımda da belirttiğim gibi takımların mühendis orduları kurallardaki bu tip açıkları bulmak üzere çalışırlar.
İyi mühendis kadrosuna sahip olanlar ise bu açıkları yakalar ve kullanır.
Bu tarih boyunca böyle olmuştur.
FiratKeskinF1