Formula 1'in çok tartışılan patronu Bernie Ecclestone'un hikâyesini Serhan Acar kaleme aldı.
Formula 1’i veya Grand Prix yarışlarını o icat etmedi. Ama 1970’lere kadar maceraperest sürücülerin ölümü göze alarak katıldığı, standartları ülkeden ülkeye değişen bir hafta sonu aktivitesinin; dünya çapında izlenen ve milyar dolarların döndüğü küresel bir endüstriye dönüşmesinde en büyük pay ona ait. Bernard Charles Ecclestone’dan bahsediyoruz. Ya da daha çok bilinen adıyla Bernie’den. İsterseniz ona, kısaca Bay E de diyebilirsiniz.
İş yapma yöntemleriyle tam bir diktatör portresi çizen, hatta bir ara Adolf Hitler’i övdüğü için de eleştirilen Bernie, bu hafta yine manşetlerdeydi. Neden mi? Hakkında açılan 44 milyon dolar rüşvet verdiğine dair davadan, 100 milyon dolar kefalet ödeyerek kurtulduğu için. Üstelik de rüşvet verdiği adam 8.5 yıl hapis cezasına çarptırılmışken. Rüşvet davasından rüşvet vererek kurtulduğu konusunda eleştirilse de, 83 yaşındaki ihtiyar delikanlı zor bir virajı daha devrilmeden dönmeyi başardı. Sonuçta Formula 1’in hisselerini üç kez el değiştirdiği halde, hala F1’i yöneten bir adamdan bahsediyoruz.
Düşünsenize, arabanızı satıyorsunuz, ruhsatı devrediyorsunuz, paranızı alıp bankaya koyuyorsunuz ama anahtarı vermiyorsunuz ve arabayı kullanmaya devam ediyorsunuz. Arabanın sahibi başkası olsa da, anahtar sizde ve direksiyon başında siz varsınız. Üstelik aynı arabanın farklı zamanlarda iki kez daha satılmasına aracılık ediyorsunuz, her seferinde daha fazla para kazanıyorsunuz ve hala anahtar sizde. Mümkün değil mi? Adınız Bay E ise pekala mümkün. Peki Bernie tüm bunları nasıl yapabiliyor, daha da önemlisi bu noktaya nasıl geldi? İşte size Bay E’nin, başka hiçbir adamda göremeyeceğiniz kadar garip hikayesi.
Birinci Bölüm: Bernie’nin gençlik dönemi, yarış ve takım patronluğu kariyeri….
1930 doğumlu Bernie, orta öğretimi bitirmeden okuldan ayrılır ve bir kimya şirketinde çalışma hayatına atılır. Savaşın bitiminin ardından, bir ortağıyla beraber tutkusu olan motosikletler için yedek parça alıp satan bir şirket kurar ve 40’lı yılların sonunda Formula 3 yarışlarına katılır. Ara sıra başarılar elde etse de, yaptığı bir dizi kazanın ardından yarışlara ara verir; emlak ve ikinci el araba sektöründe çalışmaya başlar. 1957’de kapanan Connaugth takımından aldığı iki otomobille, İngiliz Stuart Lewis Evans’ın menajeri olarak Formula 1 pistlerine ilk adımını atar. Hatta Monako ve İngiltere GP’lerine pilot olarak katılsa da, sıralama turlarını geçip start alamaz. Sürücü olarak yeteneklerinin sınırlı olduğunu gören Bernie, işin yönetim kısmına odaklanır. Ancak 1958 Fas GP’sinde pilotu Evans’ın hayatını kaybetmesinin ardından F1’e sırtını döner ve ortadan kaybolur.
1960’larda Bernie’nin ne işler çevirdiği büyük bir muamma. Kendisi ‘emlak sektörü ve ikinci el araba satışlarında çalıştığını’ söylese de; kimileri onun filmlere konu olan ve 1963’te İngiltere’de yaşanan Büyük Tren Soygunu’nu planlayan adam olduğunu düşünüyor. Bernie ise, bu iddialara ‘Trende ilgileneceğim kadar çok para yoktu’ diyerek cevap verip, klasik taktiğiyle esprili bir cevap sayesinde işi ortada bırakıyor. Ama 60’ların ortalarında Grand Prix yarışlarında pek kimsenin hatırlamadığı bir figür olan Bernie, 1970’e gelinirken Avusturyalı Jochen Rindt’in menajeri olarak pistlere döner. Fakat Rindt 1970 İtalya GP’sinde hayatını kaybedince, Bernie ikinci bir trajedinin ortasında bulur kendini. Bernie’nin bugüne kadar 42 yıldır kesintisiz süren ve her sene daha da büyüyen F1 serüveni ise 1972 yılında sıkıntı yaşayan Brabham takımını satın almasıyla başlar. Dediğim gibi 15 sene evvel bir yedek parça ve ikinci el araba satıcısı iken; Formula 1 takımı satın alacak parayı nasıl bulduğu ise, pek bilinmiyor.
Bay E, takım patronu olarak, gelişen televizyon teknolojisiyle beraber sporun ulaşabileceği potansiyeli gören ilk kişi olmanın avantajını kullanır. Kafasında, her ülke ile tek tek takımların anlaştığı bir yapı yerine; tamamı bir paket halinde televizyondan canlı yayınlanan ve her yerde aynı standardın yakalandığı küresel bir şampiyona hayal eder ve bu şampiyonayı önündeki 25 sene içinde adım adım oluşturup, kontrolü ele geçirir. Takımları ‘birlik olurlarsa daha güçlü olup, daha fazla para kazanacakları’ fikriyle bir araya getirip, 1978’de Formula Bir Üreticileri Birliği- FOCA’yı kurar ve FOCA’nın başına geçer. Böylece sporun yönetici federasyonu FISA (şimdiki FIA) ile masaya oturur. FISA’nın başkanı Jean Marie Balastre ile verdiği güç savaşında, en büyük yardımcısı FOCA’nın hukuk danışmanı olan Max Mosley’dir. Yani FIA’nın 1993-2009 arasında başkanı olacak ve F1’in tüm ticari haklarını Bernie’ye 100 yıllığına satacak kişi. FISA ile yapılan mücadelede, Bernie takımlar adına FOCA kimliğiyle hareket ederek; 1981’de imzalanan Concorde Anlaşması ile F1’in ticari ve televizyon yayın haklarını elde eder. Bu arada patronu olduğu Brabham takımı 1981 ve 1983’te Nelson Piquet ile iki dünya şampiyonluğu kazanır. Peki Brabham’ın o dönemdeki şef mühendisi kimdir? Formula 1’in şu anki şampiyona direktörü, güvenlik delegesi ve start sorumlusu Charlie Whiting. Takım menajeri de tanıdık. F1’in şu anki gözlemcisi ve iki numaralı yöneticisi Herbie Blash. Kadronun tamamı Bernie’nin çetesinden diyebiliriz herhalde…
1980’lerde spor küresel anlamda büyümeye başlar. Bu sırada Bernie’nin sadık dostu Max Mosley, FISA içinde her geçen sene daha da etkin bir rol oynamaktadır. İmzalanan ilk Concorde anlaşması sona ermek üzereyken, 1987’de Bernie Brabham takımını satar ve sadece F1’i yönetme işine konsantre olur.
Serhan Acar