Formula 1 tarihinin gelmiş geçmiş en yetenekli teknikerlerinden Adrian Newey'i Bahadır Özdemir yazdı.
Öyle bir isim düşünün ki, yaptığı her şey kopyalanır olsun. Yaratıcılığı, pek çok kişiyi peşinden sürüklesin. Her zaman bir çözüm üretebilecek zekaya sahip olsun. Ve bir de üç farklı takımda da markalar şampiyonluğu kazanmış olsun...
Adrian Newey, Formula 1 tarihinin gelmiş geçmiş en yetenekli teknikerlerinden. Yarattığı araçlar her zaman üst sıraları zorlamış ve zorlamaya da devam etmektedir. Newey'nin hayat hikayesini, başarı kelimesinin karşılığı olarak yazabiliriz. Üniversiteyi birincilikle bitirdikten sonra, Formula 1'de işe başlamıştı. Sonradan ismi Leyton House F1 olan, March'ta işe başlamış ve burada yaklaşık 10 sene görev almıştı. Görevleri arasında sadece F1 aracı dizayn etmek yoktu. IndyCar serisinde de araç dizayn edilmesinde yardımcı oluyordu. Keza March'ın, IndyCar serisinde iki kez şampiyon olmasında Newey'in de payı büyüktür.
March'ın, Leyton House'ı almasından sonra Newey de enerjisini tamamen Formula 1'e vermeye başlamıştı. Newey’nin araçları hemen fark ediliyordu. İnce ve parlak dizaynlı araçlar ürettikten sonra, bu araçların her türlü donanımı için uğraş veriyordu. Hal böyle olunca kokpit alanı daralıyordu ve pilotlar da en çok bundan şikayet ediyordu. Ancak şikayetler, 1990 Fransa GP'si sonrasında yerini övgüye bırakmıştı. Ivan Capelli, biraz daha dayansa ilk birinciliğine ulaşacaktı ama ikincilik de takım için oldukça önemliydi.
1991'in ortasında Williams'a geçen Newey, o sezon Williams'ın ezici üstünlüğündeki başrol isimdi. Alain Prost'un ara verdiği sezonda, Nigel Mansell 9 birincilik ve 108 puanla şampiyon olmuş, Williams da en yakın rakibine 65 puan fark atarak 164 puanla birinciliğe yerleşmişti. Aracın mükemmelliği için şu kadarını söylemek yeterli: Mansell, tur başına rakiplerinden yaklaşık 2 saniye daha hızlıydı.
1993'te Prost pistlere geri dönmüştü ve Williams'ın koltuğunda bir şampiyonluk daha kazanmıştı. Williams, bu defa 64 puan fark atarak şampiyon olmuştu. Arkadakilerin, Williams'ı yakalaması imkansız gözüküyordu.
1994'te Formula 1 yönetimi pek çok teknolojik yeniliği yasaklamıştı. Williams araçlarında bulunan çekiş ve hızlanma kontrolü ile frenleme sistemi, pilotları geri plana attığı için yasaklanmıştı. Bu daha çekişmeli bir sezon anlamına geliyordu. San Marino GP'ye kadar oldukça zorlanan Williams, Imola'da denenmek üzere yeni bir güncelleme paketiyle gelmişti. Ancak Senna'nın malum kazası takımı alt üst etti. Bununla beraber, yaklaşık 10 yıl boyunca Newey, kazadan sorumlu olmadığını ispatlamak için uğraştı. Zaten Senna gibi bir pilotu kaybetmişti, bir de kazanın sorumlusu olmak oldukça zordu.
Tüm bu kötü gelişmelere rağmen, 1996 ve 1997'de şampiyon olan Williams'ta, Newey için ayrılık vakti gelmişti. 1998'deki McLaren'a geçişi, adeta yeni bir meydan okumaydı. 1998'de daha dar araç dizaynı ve daha büyük lastiklerle McLaren, inanılmaz bir çıkış yakalamıştı. Mika Hakkinen, 1998-1999 yıllarında şampiyon olmuştu. McLaren ise 1998'de şampiyonluk kazanmış, 1999'da ise 4 puanlık farkla ikinci sırada kalmıştı. O sezonlar, Mercedes motoru ve Newey dizaynlı araç inanılmaz bir etki yaratmıştı. Araçta ikinci bir fren pedalı vardı ve bu pedal, aracı tek yanlı olarak durduruyordu. Sağ veya sol tekerleğin frenlenmesiyle, aracın yol tutuşunda ekstra kazanç sağlanıyordu.
"Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var" sözü, 2000-2004 arası gerçekleşmişti. Todt önderliğinde, Byrne zekası, Schumacher'in yeteneği ile birleşince Ferrari müthiş bir dominasyon kurmuştu. Diğer takımlar buna bir cevap verememişlerdi. Böylece Newey'nin yeni macerası başlamıştı: Red Bull Racing.
2005'te Red Bull'a geçen Newey, önce takımı orta sıralarda var etmeye çalıştı. Buradaki görevi daha kapsamlıydı. Örneğin 2007'de Ferrari motoru yerine Renault motoru kullanılmasını sağlamıştı. Daha düşük yakıt tanklarıyla, daha iyi performans verdiğini gören Newey, Renault motoruna uygun muhteşem bir araç tasarlamıştı.
2007 ve 2008'de sıradan bir takım olan ve sadece 3 kez podyum gören Red Bull, 2009'da büyük patlamayı gerçekleştirdi. Çift difüzör sistemli RB5, o yılın en iyi aracıydı ama FIA, çift difüzör sistemini daha sonra yasaklayacaktı. Newey, aerodinami uzmanı Peter Prodromou ve dizaynın başındaki Rob Marshall'la birlikte yasaklanan sistem üzerinde oldukça fazla çalıştılar. Egzoz çıkışını arka süspansiyonun altından, arka lastiğe yakın bir bölüme taşıdılar ve yan kanallardan gelecek katkıyı arttırdılar. Bu da 2010’da bir şampiyonluk daha kazandırdı. 2011’de ise pull-road sistemini arka süspansiyona uygulamaya başladılar. Aracın burnu daha geniş ve daha havadaydı. KERS’le birlikte RB7 o sezon bir kez daha uçmuştu. Newey, yine başarmıştı.
Adrian Newey bir dâhi. Her zaman takip edilen bir isim. Red Bull'un başarısındaki en büyük etkenlerden biri. Ferrari veya McLaren'ın, Newey gibi bir beyne sahip olamamaları, yıllardır geri planda kalmalarına neden oldu. Belki FIA, Newey'in buluşlarını yasaklamaya devam edecek ama Newey hep bir çıkış yolu bulacaktır.