F1 tarihi boyunca sürekli evrim geçiren ve bu sporda kalıcı izler bırakan pilotları dönemlere ayırarak değerlendirdik.
Motorsporları ve Formula 1, hep fiziksel olduğu kadar mekanik anlamda da ön plana çıktığı için pilotlar da sürekli sporculuk üzerinden bir değerlendirme altında buluyor kendilerini. Günümüzün pilotları herhangi bir spor dalında bulabileceğiniz kadar profesyonel ve fit, ayrıca PR ekipleri, sponsorlukları ve daha pek çok şeyle birer şirkete dönüşmüş durumdalar. Buraya gelebilmek için çeşitli eşiklerden geçildi ve her evrim halkasıyla birlikte farklı bir tür haline geldiler.
F1 sahnesinin ilk yıldızları
Nino Farina, 1950
1950'ler ve savaş öncesi grand prix yarışçılığında pilotlar aynı zamanda birer mekanikerdi. Çoğu yarışta kendi araçlarını tamir etmek zorunda kalabilirlerdi ve devasa direksiyonlu önden motorlu canavarları zaptedebilmek için heybetli olmak gerekiyordu. Sabahtan akşama kadar enerji depolayan ve biraz keyfine düşkün elit maceracılar zümresinden geldiği için, biraz da spor beslenmesi kavramının ortaya çıkışına en az 15-20 sene olduğu için genellikle zayıf pilotları görmezdik. İlk şampiyon Nino Farina ve Alberto Ascari dönemin öne çıkan isimlerindendi. Fakat Arjantinli Juan Manuel Fangio, dört farklı markayla sonuncusu 47 yaşındayken olmak üzere toplam beş şampiyonluk kazanarak onyıla damgasını vurdu. Formula 1'in manevi sahibi İngilizlerse pek bahsetmedikleri ilk şampiyonluklarını Mike Hawthorn ile aldılar.
[blockquote]1960'larla birlikte arkadan motorlu, eski ile modern arasında bir köprü kuran araçlar, farklı bir tür pilot neslini de beraberinde getirdi.[/blockquote]
1960'larla birlikte arkadan motorlu, eski ile modern arasında bir köprü kuran araçlar, farklı bir tür pilot neslini de beraberinde getirdi. Graham Hill, Jack Brabham, Jim Clark, Jackie Stewart ve daha niceleri, Britanya'yı sporun zirvesinde tuttu. Araçların ayarları üzerine kafa yoran, sadece mekaniker olarak değil, mühendis olarak aracı geliştiren Dan Gurney ve Bruce McLaren gibi çok yönlü pilotlar belki de Formula 1'in bir pilota en çok iş düştüğü dönemini bizlere sundu. Gurney 1960'lı yılların sonuna doğru tam anlamıyla kapalı, modern kaskı kullanan ilk pilot oldu.
Onlar artık bir rock star gibiler...
Niki Lauda ve James Hunt
1970'lerle birlikte artık ön ve arka kanat Formula 1'in vazgeçilmez bir parçası haline gelmişti. Sürüş stilleri artık lastik ve yakıt stratejisini ekstra bir çaba değil, standart bir taktik olarak kullanıyordu. Ayrıca artı tüm dünya tarafından takip edilmeye başlanan spor, kendi kahramanlarını ve rekabetlerini de yarattı. Önce Jackie Stewart ve Emerson Fittipaldi bu onyılın ilk yarısında birbirleriyle mücadele ettiler, ardından 2013 yapımı Rush filminde de ustalıkla işlenen James Hunt-Niki Lauda rekabeti sporu popüler kılmaya devam etti. Pilotlar ilk defa herhangi bir spor yıldızı kadar ilgi görüyor ve para kazanıyorlardı. Her ne kadar takımlarının sponsorlarının reklamları olsa da, reklam yüzleri olmaya başladılar ve özellikle James Hunt başta olmak üzere şampiyonluk mücadelesi veren her pilot birer rock yıldızı statüsündeydi. 70'li yılların son düzlüğünde yarışların baştan sona canlı verilmesiyle bu popülerlik katlanarak arttı.
[blockquote]Alain Prost 80'li yılların zirvesindeki isim olsa da, Ayrton Senna ile rekabeti Formula 1'i spor haberlerinin manşetine taşıdı.[/blockquote]
1980'li yıllar pilot fiziği açısından 1950'lere kısmi bir dönüşün de habercisiydi. Çılgın miktarlarda güç üreten turbo motorlar, zaptetmesi zor araçlar özellikle üst gövdesi güreşçilerle eşdeğer Keke Rosberg, Alan Jones, Nigel Mansell gibi isimleri bizlere kazandırdı. Dijital çağın emekleme dönemlerinde pilotlar da kişisel sponsorlarını takımlara taşıyor, onlarla özdeşleşiyorlardı. Alain Prost 80'li yılların zirvesindeki isim olsa da, Ayrton Senna ile rekabeti Formula 1'i spor haberlerinin manşetine taşıdı. İlk kez 80'li yıllarda Prost'un öncülüğünü yaptığı, puan toplamanın kazanmaktan önce geldiği pragmatik yaklaşım genele yayılan bir örnek haline geldi.
Oyunu değiştiren adam: Michael Schumacher
Michael Schumacher
1990'larda ise artık pilotlar gerçek birer sporcu gibi yaşıyor, sadece sezon içerisinde değil, hayatlarının tamamını buna adıyorlardı. Michael Schumacher'in oyunu değiştirdiği en büyük noktalardan biri de bu oldu. Beslenmesine, antrenmanına ve yaşamına 365 gün boyunca dikkat ederek örnek bir sporcu profili çizdi, bunun karşılığını da test yasağı olmayan dönemde Fiorano'da yorulmadan ve istikrarlı biçimde atabildiği binlerce tur sonrası geliştirilen dominant araçlarıyla 2000'li yıllara damga vurarak aldı.
Günümüzdeyse işler çok daha farklı. Maceracıdan mekaniker, mühendis, rock yıldızı ve sporcuya evrilen F1 pilotları, artık birer şirkete dönüştüler. Sosyal medyayla birlikte her hareketleri gözlem altında, aynı zamanda hayranlarına bu sayede daha yakın da olabiliyorlar. Araç içerisinde yaptıkları işin sadece yarısı. Popüler, başarılı ve pazarlanabilir olmalılar. Bunun için de bir markaya ihtiyaçları var. Her pilot artık kendi markasını ve imajını çizebilmek için profesyonel medya ekipleriyle birlikte çalışıyor, bunun yanında bir triatlet fiziğini koruyabilmek için Schumacher'in başlattığı disiplinde devam ederek her şeyi belirli bir plan dahilinde tutuyorlar. Tüm bunların yanında, bir de yılda 20 Formula 1 Grand Prix'sinde yarışacak vakti de bir şekilde buluyorlar.
Pilotlar artık bir marka
Lewis Hamilton
Sporun son dönemi, belki de ilk kez pist dışındaki karakterin, pistteki başarıya en azından eşdeğer oluşunu ilan ediyor. Lewis Hamilton'ın global bir marka haline geldiği, Kimi Raikkonen'in Instagram'ında kendisine biçilen sosyal medya personasını devam ettirdiği, Fernando Alonso'nun takipçilerini emojilere boğduğu bu dönem, internet ve sosyal medya çağının sporu da ne kadar etkilediğinin açık bir göstergesi.