C38 nazlı ama güzel bir araba.
Brezilya GP’si geçti. Analizi 3 bölüm halinde yazacağımı belirtmiştim. Yetiştiremedim. Ama verdiğim sözü geç de olsa tutma yönündeki iddiamı devam ettirmek adına geç de olsa bu yazıyı yazmaya karar verdim.
Özellikle Alfa Romeo taraftarlarından, takımlarının yorumlanması yönünde bir talep geldi. Kaç yarıştır erteliyordum, o konuda verdiğim sözü de şimdi tutuyorum.
Alfa Romeo
Hatırlarsanız sezon başında takımlarda, konsept üzerinden bir kafa karışıklığı vardı. Alfa, Ferrari’nin izlediği yolu izleyerek düşük sürüklenme-düşük yere basma konsepti ile başladı. Zaten kurallar el verdiği ölçüde Ferrari ile ortak komponentleri kullanan, Ferrari’den pilot ve maddi destek alan eski Sauber takımı için fazla bir seçenek de yoktu.
Buna rağmen Ferrari beklentilerin biraz gerisinde kalırken, Alfa sezona beklenenden iyi başlayan takımlardandı. Düşük yere basma kuvveti nedeniyle lastikleri çalıştırmakta zorlanan takım, süspansiyon sisteminin iyi optimize edilmesi ve Ferrari motorunun güç avantajı sayesinde sezona olumlu başladı.
Bu olumlu başlangıçta, Ferrari’den Alfa’ya geçen Simone Resta’nın payı büyüktü. Hatta Alfa grid’de o kadar dikkat çekti ki, Binotto Sinome’yi Ferrari’ye geri istedi. Simone de önümüzdeki sene Ferrari’de çalışabilmek için Temmuz’da Alfa’dan ayrıldı.
Simone, yüreği Ferrari ile atan bir Tifosi. Bu sene sonunda evine, Ferrari’ye dönecek. Alfa onu arayacak.
Simone’nin Alfa’dan ayrılması ile Alfa uzunca bir süre yolunu kaybetti. Simone gidince, Alfa birden kötü bir araba olmadı. Sadece arabanın ayarlarının optimize edilmesinin zorlukları ortaya çıktı. Düşük yere basma konsepti, 2019 lastiklerinin çalışmasını zorlaştırıyor demiştim önceden. Hal böyle olunca, hava sıcaklıkları, asfalt yüzeyi, asfaltın yapısı gibi faktörler arabanın ayarlarında çok daha önemli bir rol oynuyor. Simone’nin yol göstericiliği olmayınca, takım bu ayarların optimizasyonunda zorlandı. Tabii güncellemelerin gecikmesi, rakiplerin yeni güncellemeler ile gittikçe gelişmesi de onları kötü gösterdi. Sezon ortasında gerçekleşen personel değişiklikleri genelde kötü bir etki yapar. Yani geri kalmalarında bunun da etkisi oldu.
Teknik yetersizliklere ve personel değişimine ek olarak Raikkonen’in ikinci yarıdaki istikrarsızlığı da eklenince, takım büyük bir düşüşe geçti. Raikkonen, F1’e girdiğinden beri böyledir. Çok iyi pilot olmasına rağmen istikrarsızdır. O nedenle de sadece 1 şampiyonluğu var. Sonuç olarak, arabanın ayarlarının hassas olması, teknik anlamda geri kalmak, personel değişikliği ve pilotların istikrarsızlığı takımı bu noktaya getirdi.
Brezilya GP’si ise, kısmen şans eseri de olsa, onların oyuna dönmelerini sağladı. Oyuna dönmelerinde güvenlik araçları rol oynamış gibi görünüyor olabilir. Ancak tam olarak öyle değil. Alfa, lastikleri çalıştırabildiği hafta sonlarında orta sıralarda, McLaren’dan sonraki en hızlı takım görünümünü sık sık verdi. Bu yarış da onlardan biriydi.
Raikkonen, yarış başında Grosjean’ın arkasındaydı. Ancak sezon başından beri lastik labirentinde iyice kaybolan Haas’ın yarışın bir noktasında geriye düşeceğini biliyorduk. Nitekim daha yarışın başlarında Alfa, Haas’ı avladı. Bu geçişte, Alfa’nın lastikleri iyi kullanmasının etkisi vardı.
Normal bir yarış akışında, Alfa için bu yolun sonu en iyi ihtimalle yedincilikti. Çünkü yüksek rakımda iyi çalışan Honda motoru, Toro Rosso’ya büyük bir avantaj sağlıyordu. Yani Alfa, Brezilya’da altıncı güçtü. Nitekim pek çok olaya ve güvenlik araçlarına rağmen Gasly’nin Toro Rosso’su, Alfa’ların önünde kalmayı başardı.
Aslında Alfa’nın potansiyeli de şimdilik bu kadar. Büyük üçlüden sonra, sıralamada Renault ve McLaren’ın arkasında kalmalarını da normal karşılamak lazım. Sadece Racing Point’i geçmelerini bekleyebilirdik. Fakat onları geçme fırsatını da maalesef sezon ortasındaki düşüşle kaybettiler.
Bakalım önümüzdeki sene neler başarabilecekler?
İyi okumalar,
Fırat KESKİN