Öncelikle şunu tekrar belirtelim; bir kısım yerli/yabancı yorumcu ve hatta takım çalışanları/yöneticileri bu yarışta Melbourne ile ilgili soruların yanıt bulacağını, yarışın sonucunun sezonun gidişatını belirleyeceği yönünde açıklamalar yaptılar. Bense sezon başından beri her şey Barcelona’da belli olur dedim. Bu yarış ortaya çıkardı ki, Bahreyn GP’si var olan soruları yanıtlamaktan çok yeni sorulara neden oldu. Bazı şeyleri netleştirmek için birkaç yarış daha beklemek zorundayız. Şimdi kısaca yarışı yorumlayalım.

Mercedes, bu hafta sonu Ferrari’yi yenebilir miydi?



Hayır. Eğer Leclerc’in motoru arıza yapmasaydı Hamilton’un şansı yoktu. Ferrari bu hafta sonu yenilmezdi. Hem hızlılardı, hem de düşen pist sıcaklıkları ile birlikte lastik kullanımları sırıtmadı. Sadece araçta istediği ayarları yakalayamayan Vettel ulaşılabilirdi ve ulaşıldı da. Hızlı olmalarının nedeni, Ferrari’nin aerodinamik yapısından ziyade düzlük hızıydı. Ferrari Q3’te, düzlüklerde Mercedes’ten 0.5 saniyeden fazla zaman çaldı, motoru yarış modunda çalıştırdıklarında ise 0.4 saniye civarında fark attılar. Mercedes ise aerodinamik olarak daha iyi araba olduğunu Avustralya’dan sonra Bahreyn’de de ispatladı. Mercedes, 15 virajın tamamında Ferrari’den hızlıydı, hem sıralama turlarında, hem de yarışta. Viraj performansı dikkate alındığında Q3’te 0.180 saniye, yarışta ise 0.150–0.200 saniye aralığında daha iyi turlar attılar. Ancak Ferrari düzlük performansı nedeniyle erişilmezdi. Mercedes’in tek umudu olan daha iyi lastik kullanımı, yarış sırasında pist sıcaklıklarının beklenenden fazla düşmesi nedeniyle dezavantaja dönüştü. Ferrari daha serin havalarda lastikleri ideal çalışma sıcaklığında tutarken, Mercedes lastiklerini ısıtamıyor.

Red Bull neden yavaştı?

Yarış akşamı tüm hafta sonu görülmeyen bir şey oldu: Aşırı rüzgar. Red Bull, cuma günkü antrenmanlarda, yüksek benzin yükü ile, lastik kullanımı ve tur zamanları olarak Mercedes’in hemen arkasından ikinci sıradaydı. Yarış için umut vadeden açıklamalar da geliyordu. Fakat şöyle bir durum var: Red Bull, turbo hibrit çağının başından beri düşük motor gücüne sahip. Bunu dengelemek için, geleneksel olarak rakiplerine oranla daha düşük bir yere basma kuvveti ile yarışıyorlar. Yani daha az kanat ile piste çıkıyorlar, bu sayede de daha düşük rüzgar direncine sahipler. Daha düşük dirence sahip araba ile düzlük hızlarını makul bir seviyeye çıkarırlarken, aracın aşırı dengeli olması ve pilotlarının yetenekleri sayesinde de viraj performansı yakalıyorlar.

Bu kısa bilgilendirmeden sonra yarış hafta sonuna dönelim. Red Bull, düşük yere basma kuvvetine rağmen hafta sonuna çok iyi başladı. Ancak yarış günü, rüzgar tüm planları alt üst etti. Düşük yere basma kuvveti nedeniyle rüzgar, Red Bull’u rakiplerine oranla daha çok etkiledi. Verstappen “Yarış boyunca rüzgarda savruldum durdum.” dedi. Araba pistte çok kaydığı için lastikleri de çabuk tükettiler ve tamamen iddiasız bir konuma gerilediler. Gerçek yerleri bu değil, onu peşinen söyleyelim.

Mercedes daha yumuşak olan C3 lastikle neden daha yavaştı?

Yarış öncesi yorumlarımda C1 (beyaz yanaklı) ve C2 (sarı yanaklı) lastiklerin ideal çalışma aralığının 90–120 derece arasında, C3 (kırmızı yanaklı) lastiğin çalışma aralığının ise 110–130 derece arasında olduğunu belirtmiştim. Geçtiğimiz haftalardaki yazılarımda ise Mercedes’in lastikleri ideal çalışma sıcaklıklarına çıkarma konusunda sıkıntı yaşadığından bahsetmiştim. İşte tam olarak bu nedenle, yani kırmızı yanaklı lastiklerin çalışma penceresi daha yüksek ısılarda olduğu için, Mercedes C3 lastiklerle zorlandı. İkinci pit ile birlikte sarı yanaklı C2 lastiğe geçince bir anda pistin iyi derecelerine imza atmaya başladılar ve Hamilton Vettel’i geçti. Sonra Hamilton tempoyu düşürdü ve ikinciliği kontrol altına alacak bir yarışa döndü. Taktiksel açıdan ilk pit stopta C2, ikinci pit stopta C1 lastikleri taksalardı, Leclerc’i biraz daha sıkıştırabilirlerdi diye düşünüyorum.

Renault’a ne oldu?

Renault aslında hafta sonunu başarılı bir şekilde kapatmak üzereydi. Ancak yarışın bitimine 3 tur kala hem fabrika takımının araçları, hem de Renault motorlu McLaren aynı anda yolda kaldı. Akıllara hemen telemetri üzerinden yapılan yazılımsal bir değişikliğin tüm araçları aynı anda yolda bırakmış olabileceği ihtimali geldi. Fakat ağır çekimler izlendiğinde Hülkenberg’in aracından çok hafif duman çıkmakta olduğunu gördük. Yani motor arızası.

Yine tekrarı izlerken Ricciardo’nun aracının, birinci virajda birden kendisini kapattığını gördük. Bu durum genelde motorun kendisini korumaya aldığını gösterir. Motorla ilgili tüm veriler ECU (electronic control unit) denilen bir ünitede toplanır ve işlenir. ECU motorda bir arıza sinyali aldığında, eğer bu durum motora ağır hasar verebilecek bir arızaya işaret ediyorsa, tüm sistemleri kapatır ve kendisini korumaya alır. Bunu da nispeten güvenli olabilecek durumlarda yapar. Yani düşük hız olacak, direksiyon açı sensöründen direksiyonun nispeten az bir açı ile döndüğü bilgisini alacak vs. Bu açıdan bakıldığında birinci viraj hızın düşük olduğu bir nokta. Ricciardo’nun motorunda MGU-K ünitesi arızalandığı için, ECU düşük hızı algıladığı anda motoru kapattı ve aracın güvenli bir şekilde durması sağlanmış oldu.

Vettel’in kanadı neden koptu?



Yavaş çekimlerde, kanat kopmadan önce araçtaki aşırı titreşim dikkatli gözlerden kaçmamıştır. Vettel yarıştan sonraki açıklamasında kanadın kopmasındaki sorumlu olarak attığı spini gösterdi. Vettel, “Her ne kadar Hamilton ile mücadelemde temas olmasa da, spin atınca arka lastiklerde büyük bir yanık bölge oluştu. O yanık bölge sürüş esnasında aşırı vibrasyona ve kanadın kopmasına neden oldu.” dedi. Yani yapmış olduğu hata nedeniyle hem Hamilton ile mücadeleyi kaybetti, hem de kanadından olarak gerilere düştü.

Vettel-Leclerc mücadelesinde ne oldu?

Leclerc kötü start alarak 3’ncülüğe kadar düşmesine rağmen takım arkadaşı ile olan farkı çabucak kapattı ve takıma telsizden ben daha hızlıyım mesajını gönderdi. Takım ise bu mesajı, Vettel’in arkasında 2 tur daha bekle diye yanıtladı. Ancak Leclerc 1 tur sonra takım arkadaşını geçerek liderliği devraldı. Burada iki nokta önemli, birincisi Leclerc takım emrini dinlemedi. İkincisi 4 kere dünya şampiyonu olmuş takım arkadaşını sürat olarak yerle bir etti. Pilotları konusunda Ferrari’yi nelerin bekleyebileceğine dair bir tahmin yapmıştım, linke tıkladığınızda gideceğiniz yazımı okumanızı öneririm.

Peki şimdi ne olacak?

Ferrari dayanıklılık endişeleri nedeniyle ilk yarışta gücü kısarak yarışmıştı. Zira geçen yarışta düzlük hızları Mercedes’in gerisindeydi. Bu yarışta ise motoru açarak öne geçtiler, ancak dayanıklılık sorunları ile yarışı verdiler. Dolayısıyla daha ilk haftaki testleri yorumlarken yazmış olduğum dayanıklılık konusundaki endişelerimde beni haklı çıkardılar. Dayanıklılık sorunu çözülmeden favori ilan edilmeleri zor.

Mercedes ise ilk iki yarışı, ilk iki sırada bitirerek çok önemli bir başarıya imza attı. Fakaaattttt…. Bu başarının şans olduğunu kendileri de gördüler. Mercedes’i bir korku sardığını hem Hamilton’ın, hem de Toto başkanın demeçlerinde hissettik. Düzlüklerdeki hız farkı yaklaşık 30 beygirlik bir güç farkına işaret ediyor, bu seviyede kapanması çok zor bir fark. Şimdilik Ferrari öne geçmiş görünüyor. Bu sezon çok heyecanlı başladı ve çok büyük sürprizlere gebe gibi duruyor.

Haftaya teknik yazıyla görüşmek üzere. F1 ile kalın…

Fırat Keskin