play facebook twitter youtube instagram rss
Formula1 Sayın Misafirimiz, F1tr.com Platformuna Hoşgeldiniz. (Giriş YapınÜcretsiz Kayıt Olun)


#33 Max Verstappen
Sıra 1| Puanı 51
#16 Charles Leclerc
Sıra 2| Puanı 47
#11 Sergio Perez
Sıra 3| Puanı 46
#55 Carlos Sainz
Sıra 4| Puanı 40
#81 Oscar Piastri
Sıra 5| Puanı 28
#4 Lando Norris
Sıra 6| Puanı 27
#14 Fernando Alonso
Sıra 7| Puanı 20
#63 George Russell
Sıra 8| Puanı 18
#44 Lewis Hamilton
Sıra 9| Puanı 8
#18 Lance Stroll
Sıra 10| Puanı 7
#38 Oliver Bearman
Sıra 11| Puanı 6
#22 Yuki Tsunoda
Sıra 12| Puanı 4
#27 Nico Hulkenberg
Sıra 13| Puanı 3
#20 Kevin Magnussen
Sıra 14| Puanı 1
#24 Guanyu Zhou
Sıra 15| Puanı 0
#77 Valtteri Bottas
Sıra 16| Puanı 0
#31 Esteban Ocon
Sıra 17| Puanı 0
#10 Pierre Gasly
Sıra 18| Puanı 0
#23 Alexander Albon
Sıra 19| Puanı 0
#2 Logan Sargeant
Sıra 20| Puanı 0
#3 Daniel Ricciardo
Sıra 21| Puanı 0
Red Bull | Sıra: 1
Puan:97, Galibiyet:2
Ferrari | Sıra: 2
Puan:93, Galibiyet:1
McLaren | Sıra: 3
Puan:55, Galibiyet:0
Aston Martin | Sıra: 4
Puan:27, Galibiyet:0
Mercedes | Sıra: 5
Puan:26, Galibiyet:0
Haas F1 Team | Sıra: 6
Puan:4, Galibiyet:0
RB F1 Team | Sıra: 7
Puan:4, Galibiyet:0
Williams | Sıra: 8
Puan:0, Galibiyet:0
Sauber | Sıra: 9
Puan:0, Galibiyet:0
Alpine F1 Team | Sıra: 10
Puan:0, Galibiyet:0
Formula1 Japonya GP 7 Nisan 2024

Yorum: 0 | Görüntüleme: 481
Değerlendir:
  • 0 Oy - 0 Yüzde
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Gerçek “Hard Racing” nasıl olur?
16-06-2019, 04:39
paylaş
sadmin
Patron
KONU:
184,408
MESAJ:
539,429
F1 PUANI:
ÜYELİK:
02-03-2012
******
Pilot
Takım
C.Leclerc
C.Leclerc
Ferrari
Ferrari

Son Haberler
Bilgiler ve Teknik Yenilikler
Carlos Sainz kazandı, T...
Bilgiler ve Teknik Yenilikler
Ferrari'nin Dublesi, Ku...
Bilgiler ve Teknik Yenilikler
Öndeki Takımların GÜÇLÜ...
Formula 1 Komik
MotoGP Portekiz 2024 - ...
Formula 1 Komik
Avustralya GP 2024 - Mi...

Yorum: #1
Gerçek “Hard Racing” nasıl olur?

[Resim: 5107.9a7b7dbf]
Aslında pistin sınırı, kerb’den hemen önceki beyaz çizgi. Mercedes’in bulunduğu noktada, yerde, “Close to the Edge” yazıyor. Yani kenara çok yakınsın diyor.

Bugünkü yazımda, herkesin arayıp da bulamadığı “HARD RACING” denilen efsaneyi aramaya çıktım. Bulma konusunda çok umutluyum, ama zaman zaman size de sorularım olacak.

Pazar günkü Vettel-Hamilton mücadelesi ile ilgili yazımı yazdım, görüşümü söyledim ve benim için o konu kapandı.

Şimdi o konuyla ilgili görünmesine rağmen, bambaşka bir konuya değinmek istiyorum: Hard racing. Hard Racing’i, yarış uğruna pistlerde ölen, Ferrari’nin önemli şampiyonlarından Gilles Villeneuve üzerinden aramaya çıkacağım. Gilles’i seçmemin nedeni, bu haftaki mücadele üzerinden, sıkça Gilles-Rene mücadelesine atıf yapılması. Bu atfı yapanlardan biri de Red Bull’un danışmanı(!) Helmut Marko olunca dayanamadım, onu da işin içine soktum.

Pazar günkü Vettel-Hamilton mücadelesindeki cezaya binaen Helmut Marko şöyle buyurmuş: “Sporu böyle mahvedersin. Özellikle genç taraftarlar sert mücadeleler görmek istiyor. 1979'da Dijon’daki Gilles Villeneuve ile Rene Arnoux arasındaki gibi savaşlar görmek istiyorlar. Vettel yanlış bir şey yapmadı, elleri arabayı yolda tutmakla meşguldü.”

Elbette bu açıklama, ceza aleyhine konuşanların cephesine bir kişinin daha katılması demek. Fakat dediğim gibi, benim için o konu kapandı. Dolayısıyla her iki cephenin ne düşündüğünün de benim için bir önemi kalmadı. Görüşümü yazdım, görüşüm net ve değişmez.

Benim bu yazıyı yazma amacım ve asıl meselem, bu sporu uzun süreden beri takip eden ve sadece gördüğünü yazmaya çalışan biri olarak, Marko’nun gittikçe itici ve rahatsız edici olmaya başlayan tarzı üzerinden Hard Racing’i konuşmak.

Sezon başından beri söylüyorum: Maalesef Helmut’un bu seneki açıklamalarına mesafeli yaklaşmak lazım. Üzülerek belirtmek isterim ki, Helmut Marko, bir süreden beri “yaşlılık” alametleri gösteriyor. Zihinsel olarak dalgalanmalar yaşıyor. Yanlış anlamayın, bu meseleyi şimdi değil, sezon başından beri söylüyorum. Yani, onun görüşlerini artık ciddiye alamadığımı sezon başında söylemeye başladım. Ancak Bakü’de biraz da kabalaştım, bir daha o kelimeyi de kullanmayacağım, “bunama” ifadesini kullandım. Kendi takımı ile ilgili yaptığı bir yorumdan dolayı bu ifadeyi kullanmıştım. Bir daha da kullanmayacağım. Ona yakışmadığından değil, böyle yazmayı kendime yakıştıramadığımdan. Tabii Niki de vefat edince, biraz da ortalığı boş buldu. Devamlı sallıyor. Onun hakkından Niki gelirdi.

Önceden dediğim gibi bu yazının amacı pozisyon değerlendirmesi değil. Çünkü pozisyonları değerlendirirken, görüşünüzü sıkı bir şekilde savunursanız da taraf tutuyor gibi bir görüntü ortaya çıkıyor. Ben taraf tutmuyorum. İyiye iyi, kötüye kötü demeye çalışıyorum. Hakka ve adalete azami özen göstererek yarışları ve pozisyonları değerlendirmeye çalışıyorum. Bu sporu sevdiğim için, aynı özeni sporun içindeki insanlardan da bekliyorum kendimce.

Ancak, özellikle Marko gibi sporun içindeki yönetici sıfatlı insanlardan bu yaklaşımı göremediğim zaman da, bazen tepemin tası atabiliyor.

Dediğim gibi pozisyonların çok ayrıntısına girmeden, ne demek istediğimi anlatmaya çalışayım. Helmut Marko, Monaco GP’sinden sonra, Verstappen’in Hamilton’a arkadan çarptığı pozisyon için “Hamilton ceza almalı, çünkü Verstappen’e kapıyı kapattı.” demişti. Tabii ki bunun gerçekten aşırı saçma bir düşünce olduğunu yarış analizimde açıklamıştım. Nedenleriyle.

Ama diyelim ki, bu düşünceye kendisi de bir şekilde inanıyor. Dedim ya, olabilir, herkesin bir görüşü var. Bir insanın görüşünü, mantıklı argümanlarla sonuna kadar savunması, her zaman taktir ettiğim bir duruştur. Ancak aynı şekilde taktir edemediğim bir durum ise, insanın kendi düşünceleri ile çatışmasıdır. Bu durum, çok kötü bir görüntü çiziyor, hele Helmut gibi 70 yaşın üzerinde bir duayenseniz. Yani kısaca yine TUTARLILIK konusuna atıf yapıyorum. Hatırlarsanız Kanada GP’sindeki Vettel-Hamilton mücadelesini yorumlarken, TUTARLILIK çok önemli demiştim.

Az önce de belirttiğim gibi Helmut Marko, Monaco GP’sinde, Verstappen’e kapıyı kapattığı için, Hamilton ceza almalı demişti. Bu yarışta Vettel kapıyı kapattığında ise Vettel ceza almamalı diyor. Şimdi, ben anlayamadığım için size sormak istiyorum: Kapıyı kapatmak suç mu, değil mi? Veya kapıyı Hamilton kapatınca suç, Vettel kapatınca değil mi?

Ki Monaco’da Hamilton kapıyı kapatmaya başladığında, Verstappen Hamilton’ın 1 araba boyu gerisindeydi. Aslında tamamen legal bir durumdu. Verstappen’ın hareketi, gerçek bir geçiş denemesi bile sayılmazdı. Kanada’da ise Hamilton’ın aracı, Vettel’in aracının yarı boyuna kadar gelmişti. Yani Marko’dan, buram buram TUTARSIZLIK kokan bir açıklama. Evet, buraya kadar, bu açıklamalar için sadece TUTARSIZLIK diye düşündüm.

Fakat açıklama o kadarla kalmıyor, Helmut sallamaya devam ediyor. Helmut: “Hamilton kasıtlı olarak bir fayda elde etme riskini aldı, bu yüzden hemen radyodan şikayet etti. Yarıştaki düzenleme acilen değiştirilmelidir”. Yani Marko şunu demeye getiriyor. Hamilton’ın Vettel’i geçmeye çalışması, rakibinin hatasından haksız fayda elde etmek için kasıtlı risk almakmış. Yani artık F1’de, hata yapan rakibini geçmeye çalışmak, rakibinden fayda sağlamak mı oldu?

Evet dostlar, Helmut Marko’nun Kanada’daki olayda, aynı Monaco’da olduğu gibi, yine Hamilton’ı suçlu bulması, bazı taşların yerine oturmasını sağladı. Helmut hem TUTARSIZ; hem de Hamilton’a karşı, nedeni bilinmeyen bir düşmanlık büyütmüş. Şahsi görüşüme göre; ne tutarsızlık iyi bir şeydir, ne körü körüne karşıtlık, ne de körü körüne taraftarlık iyidir. Bu saydıklarımın üçü de yargılarınızı bozar, objektifliğinize gölge düşürür.

[Resim: 5108.864ef7d7]
Gilles’in en iyi başardığı şeylerden biri yüksek gücü ve arkadan kaymayı kontrol etmekti. Gerçekten inanılmaz bir fotoğraf…

Ancak bugün konumuz Helmut’un son derece başarısız geçen yarış kariyerine eklediği değersiz ve tutarsız açıklamaları değil. Bugün konumuz, Helmut’un açıklamasında bahsettiği mücadele ve 2 pilotun hazin sonu. Bahsetmek istediğim mücadele, Helmut’un büyük övgüyle bahsettiği, 1979'daki, Dijon’daki Gilles Villeneuve ile Rene Arnoux arasındaki mücadele ve sonrasında olanlar. Bu sporu 35 yıldır takip ediyorum. Fakat yaşım gereği, Helmut Marko’nun en başta söylemiş olduğu pozisyonu canlı seyretme şansına sahip olamadım. O pozisyona benim de yaşım yetmiyor yani.

Ancak F1 tarihinin efsane çekişmelerinden olduğu için pek çok kere o çekişmenin videolarını seyrettim. Kilometreler boyu süren ve her iki pilotun birbirini defalarca geçtiği bir mücadeleden bahsediyorum. Geçmişte, bunun gibi müthiş çekişmeleri, bu kadar özel kılan şey, pilotların birbirine azami saygı gösteriyor olmasıydı. O yarış boyunca girdikleri her mücadelede, birbirlerine o kadar “YETERLİ ALAN” bırakıyorlar ki, insan şaşırıyor, muazzam. Yeterli alan diyorum, fazla alan demiyorum. Birbirlerine fazladan alan ikram etmiyorlar yani, sadece YETERLİ ALAN bırakıyorlar. Tam olarak tekerlek tekerleğe mücadelenin gerçekleşmesi için yeterli alan. “Power steering” kavramının bile olmadığı bir dönemden bahsediyorum. Direksiyon hakimiyetinin büyük bir güç gerektirdiği dönemlerden bahsediyorum. Bu ikilinin, direksiyon hakimiyetinin aşırı zor olduğu dönemlerde, birbirlerine çarpmamak için gösterdikleri çaba taktire şayan. Porselen dükkanındaki iki “çok yetenekli” fil onlar. İçlerinden birisi, “Kollarım yoruldu, kontrolü kaybettiğim için rakibime çarptım.” dese, o dönemde kimse bunu yadırgamazdı.

İkisinin arasındaki mücadele, sadece geç frenleme yaparak, Ford D1210’dan (kamyon) daha ağır direksiyona ve yüksek G kuvvetine rağmen, virajı sağlıklı almaya çalışma mücadelesi. Gilles, sadece bir pozisyonda rakibine kapıyı kapatmaya çalışıyor, ancak ikisi de hak ettikleri pozisyonda kalıyorlar. Dolayısıyla “Let them Race” prensibi çalışıyor.

İŞTE BİZ BUNA “HARD RACING” DİYORUZ. “PİSTTEKİ” HER MİLİMETREYİ SONUNA KADAR KULLANARAK RAKİBİNİ GEÇME ÇABASI. RAKİBİNE ZARAR VEREREK DEĞİL, KENDİNİN VE ARABANIN SINIRLARINI SONUNA KADAR ZORLAYARAK RAKİBİNİ GEÇME ÇABASI. İŞTE “HARD RACING” BUDUR.

[Resim: 5109.a2a149a7]
O dönemin en “Hard Racing”i bu. Hafifçe temas var ama iki araba da pistte. Duvara bastırmak yok, arkadan vurmak yok, pist dışına atmak yok, sadece hafif temas var…

Yukarıdaki resimdeki pozisyonda Rene yarış dışı kalsa, kaza yapsa, emin olun Gilles ceza alırdı. Hatta belki cezaya bile gerek kalmadan arabasını kenara çeker, iner ve rakibini arabadan çıkarmaya ilk o giderdi. Tarihte bu hareketin o kadar çok örneği var ki. Rakiplerinin hayatını kurtaran F1 pilotları. Bırakın kazaya kendilerinin neden olmasını, kaza yapan bir pilot gördüklerinde iniyorlar, ateşin içinden arkadaşlarını çekip çıkarıyorlar.

Bu iki pilot da, aynı o dönemlerdeki diğer pilotlar gibi, bütün o mücadelenin tatlı-sertliği içinde, birbirlerine temas ediyorlar. Rakibini pist dışına atmak yok, arkadan çarpma yok, yandan hafif bir temas var. Temas o kadar hafif ki, Rene’nin arabası pistten çıkmıyor. Ki o dönemdeki arabalarda “Ground Effect” filan daha çok yeni. Downforce oldukça zayıf. Temas o kadar hafif ve tehlikesiz ki, tüm bu teknolojik zayıflıklara rağmen, Rene pistten çıkmıyor. Tam anlamıyla tekerlek tekerleğe mücadele. Müthiş.

Madem Helmut açıklamasında Gilles’i referans göstermek istedi, gelin Gilles’i konuşalım. Konuyu biraz daha açarak. Yani Helmut’un açıklaması gibi, Gilles’in bir yarışından, sadece küçük bir kesit alarak konuşmayalım onu. Gilles’i, resmin tamamına bakarak konuşalım. Bu hikaye nasıl bitmiş, bir de ona bakalım. Zira Helmut’un açıklaması aslında koskoca bir hayatın, sadece 1 saniyesi. Onu cımbızla çekip, “işte yarış budur demek”, en hafif tabiriyle haksızlıktır. Aklıma gelen daha ağır tabiri yazarak, seviyemi düşürmeyeceğim. Konuyu enine boyuna masaya yatıralım.

Gilles, F1 tarihinin en efsanevi mücadelelerinden birinin aktörüydü. 1982 senesinin. Gilles o dönemde, taraftarların tabiri ile yaşayan efsaneydi. Ancak yaşayan efsane Gilles, yani Helmut’un referans gösterdiği efsane pilot Gilles, maalesef son derece dramatik bir şekilde vefat etti. Gilles’in vefat etmesinin nedeni neydi, bilmek ister misiniz? Ben anlatayım. Gilles’i, takım arkadaşı Pironi’nin, takımın koyduğu KURALLARA UYMAMASI öldürdü. Evet o dönemde F1'de kurallar çok zayıf, takımlar kendileri kural koyarak, takımlarını ve F1'i yönetiyorlar.

Gelelim bahsettiğimiz rekabete. İki takım arkadaşı, 1982 yılının Imola GP’sinde, Renault’lar ile müthiş bir rekabete girdiler. Yarışın ilerleyen bölümlerinde, iki Renault’un yarış dışında kalması ile pist, iki Ferrari’ye kaldı. Sezona beklenen başlangıcı yapamayan Ferrari pilotları, bu yarışı kazanarak, şampiyonluk yarışında “biz de varız” demek istiyorlardı. Müthiş mücadelede birbirlerini defalarca geçtiler. Yarışın yarısı geçildikten sonra, pit duvarından bir tabela piste doğru uzandı. Eskiden böyle telsizler filan kullanılmıyordu. Tabelanın üzerinde “SLOW” yazıyordu. Bunun anlamı netti. Bu tabela, “Artık mücadele yeter, yerinizi koruyun ve arabaları finişe getirin.” demekti. O sırada Gilles öndeydi, temposunu düşürdü ve arabasını güvenle finişe getirmeye konsantre oldu. Fakat bu sırada bir şey oldu. Pironi, takımın önceden belirlediği kurallara uymamayı seçti. Hırs onu o kadar kör etmişti ki, arkadaşını geçti. Takım içi rekabet zehirlendi ve işler rayından çıktı.

Villeneuve o kadar sinirliydi ki, yarıştan sonra “I declare war. Before this, our relationship had always been good and I trusted him — but I won’t make that f***ing mistake again.” dedi. (Savaş ilan ediyorum. Bu olaydan önce, ilişkimiz her zaman iyiydi ve ona güveniyordum, fakat bu kahrolasıca hatayı bir daha yapmayacağım.)

Pironi, hırsı ile ve KURALLARA UYMAYARAK takım içi mücadeleyi kirletmişti. Bu durum da Gilles’i hırslandırmıştı. Derken Belçika Zolder’de, sıralama turlarında, Gilles hırsının da etkisiyle kendisini aşırı zorladı ve beklenmedik bir kaza ile yaşamını yitirdi. Daha 32 yaşındaydı. Bir gencin ölümü daima zamansızdır ve çok üzücüdür. Ama öyle bir yeteneğin ölmesi, o dönemde herkesi daha da çok üzmüştür eminim. Kırmızı arabanın içinde iz bırakanlardandı. Yanlış söyledim, sadece “Scarlet Car”da değil, F1 tarihinde iz bırakanlardandı.

[Resim: 5110.ca5ac432]
Zolder, Villeneuve kaza anı. F1 tarihinin kara anlarından…

O günün tanığı Alain Prost’un ağzından, Gilles’in o haftaki psikolojisini dinleyelim: “The week before he died, Gilles called me several times and all the time he was talking about Pironi. He was so angry, I couldn’t believe it. When the accident happened, I knew exactly why.”

Açıklamanın tam meali: “Öldüğü haftadan önceki hafta, Gilles beni defalarca aradı. Her aradığında Pironi’den bahsediyordu. O kadar kızgın olmasına inanamıyordum. Kaza gerçekleştiğinde, kazanın tam olarak neden olduğunu biliyordum.”

Acılı hikaye böyle de bitmiyor. Pironi vicdan azabı çekiyordu. Performansı iyice düşmüştü. Kanada GP’sinde, hem de Gilles’in memleketinde, kalkışta arabasını stop ettirdi. Tesadüfe bakın, Gilles’in memleketinde oluyor olay. Bu hatasının sonucu, daha ikinci yarışına çıkan Riccardo Paletti, Pironi’nin arabasına arkadan çarptı. Paletti vefat etti. Paletti sadece ikinci yarışında ve daha sadece 24 yaşındaydı. Pironi’nin psikolojisi iyice bozulmuştu. Yine kendisinin yaptığı hata, bir pilotun ölümüne neden olmuştu. Derken aynı sene, Almanya GP’sinde Pironi başka bir kazaya daha karıştı. Bacaklarındaki kırıklar ve kalıcı hasar nedeniyle bir daha yarışamadı. Bacaklarının kesilmesi gerekecekti neredeyse ama hayattaydı ve bacaklarını da kurtarmıştı. Bir daha F1 pistlerine dönmedi. Dönemedi diyorlar ama bence DÖNMEDİ. Vicdan, çok ilginç bir otokontrol sistemidir.

Powerboat yarışlarına çıkmaya başladı ve 1987’de bir Powerboat kazasında vefat etti. Kazası ilginçti, gereksiz zorladı. Belki o an öyle gerektiğinden, belki de artık vicdanının yükünü taşıyamadığından. Vefat ettiğinde, eşi ikizlerine hamileydi. Pironi’nin vefatından sonra eşi ikizleri doğurdu. Acılı anne ikizlerinin birine Didier, diğerine Gilles adını koydu. Aslında acılı anne, hayatını en çok etkileyen iki adamın adını çocuklarına verdi. Birisi sevdiği insandı. Öbürünü, yani Gilles’i hiç tanımadı ama hiç tanımadığı insanın, SEVDİĞİ İNSANIN HAYATINA ETKİSİ inkar edilemezdi. Neresinden bakarsanız bakın, dramatik bir hikaye.

Sonuçları çok ağır olan, küçücük bir kural tanımazlık. Pironi bugün yaşasa, Imola 1982 hakkında ne derdi acaba? İyi ki yapmışım mı derdi, keşke yapmasaydım mı?

Burada Pironi’yi şeytanlaştırmıyorum. Müthiş bir yetenek, parlak bir genç, Enzo’nun şahsen transfer ettiği, özel biri. Burada vurgu yaptığım nokta, kurallar. Takım içinde veya geniş çerçevede sporun içindeki kuralların önemine vurgu yapmaya çalışıyorum. Bu kuralların sağlıklı rekabet için ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalışıyorum.

Elbette hikayede ufak tefek eksikler, atladığımız noktalar vardır. Ancak hikayenin genel hatları bu.

Helmut’un bir açıklaması sayesinde pek çok büyük pilotu yazmış oldum. Çok da iyi oldu. Bu noktada hepimizin aklına şu soru geliyor: Yukarıdaki açıklamaları yapan Helmut, bu yazdıklarımı bilmiyor mu? Kuralların ve tutarlılığın ne kadar önemli olduğunu bilmiyor mu? Aslında Helmut herkesten daha iyi biliyor. Çünkü bu hikaye, kısmen de olsa, Red Bull’un resmi internet sitesinde de var. Red Bull’un resmi internet sitesinde, bu mücadelenin tarihçesinin bir kısmı çok güzel anlatılmış. Ama Helmut, spor ahlakından yoksun bir insan olduğu için, kendi takımının internet sitesinde yazılan tarihçeyi bilmezlikten geliyor. En küçük bir fırsatı, sevmediği pilotlar veya takımların aleyhine konuşmak için bahane olarak kullanıyor. 1979'daki bir mücadelenin, bir saniyesinden çıkarımlar yaparak, kafasında belirlediği düşmanlarına sallamayı seçiyor.

Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim. Aynı şekilde sporu yönetme iddiası içindeki insanların da zeki, çevik ve ahlaklısını severim.

Sağlıklı rekabet, sağlıklı kurallar silsilesinin oturtulması ile gerçekleşir. Bu kurallara herkesin uyması ile sağlıklı bir spor ve rekabet ortamı oluşur. Geçmişte ve hatta bugün, kuralların eksik kaldığı yerlerde takımlar, takım içi kurallarla rekabeti sağlıklı tutmaya çalışıyorlar. Veya bazıları yanlış uygulamalarla rekabeti zehirliyorlar.

Genç arkadaşlarımda şöyle bir görüş var, eskiden pilotlar öyle sert yarışırlardı ki, çarpışan oto gibi birbirlerine vururlardı. Zikzaklar çizerek rakiplerinin önünü keserlerdi filan. Böyle bir şey yok. Nadiren aksi yaşansa da, çoğunlukla “Gentlemen’s Race” olurdu. Gilles’in çeşitli mücadelelerini açın bakın. Ölümüne yarışmasına rağmen YETERLİ ALANI hep bıraktı. Rakibini engellemek için yarış çizgisini defalarca değiştirmedi. Çünkü bilirdi ki, rakibini kazaya zorlarsa, rakibi ölebilirdi. Kim bir sporda rakibini öldürmek ister ki?

Birbirine çarpma meselesi, yani daha yüksek şiddetli temas meselesi, biraz daha 1980’lerin ortalarından sonra gerçekleşmeye başladı. Hatta 1980’lerin sonuna doğru. 1980'lerin başında, ilk McLaren’ın kullandığı monokok, karbon fiber şasilerle birlikte alışkanlıklar değişmeye başladı. 80'lerin sonuna doğru aşırı sertlik başladı. Yani arabalar daha güvenli olmaya başladıktan sonra. Birbirinden nefret eden pilotlar vardı, birbirlerine çarparak yarış dışı bırakmaya çalışırlardı. Prost-Senna gibi.

Arabaların ve kazaların daha az ölümcül olmaya başlamaları, temas şiddetini artırdı. Ancak şiddetli çarpmalar o dönemde de tercih edilen bir durum değildi. Veya yol kesmeye çalışmalar. Tamam, pilotlar eskisi kadar ölmüyordu ama yarışmak da bu değildi. FIA’nın önlem alması lazımdı. Ve adım adım almaya başladı. Normali kaza yapmak değildi yani, o durumların tamamı cezaya tabiydi. İşin normali, birbirlerine alan bırakarak yarışmalarıydı, temiz mücadele etmeleriydi.

Eski zamanlardaki yarışları seyrettim arkadaşlar. Neler gördük, neler. Gençken neler düşünmedik ki. Schumacher, Villeneuve’e bilerek çarptığında, aynadan görmemiştir belki, belki aynaya bakmayı unutmuştur, keşke ceza almasa diye düşünmüştüm. Veya bunun gibi başka olaylar olduğunda sevdiğim pilotun ceza almamasını istediğim olmuştur. Ancak işin gerçeği, o dönemlerde de bunu yapanlar, cezalar aldılar. Ve ceza almaları da doğruydu. İyi ki, o dönemde çok sevmeme rağmen ve Ferrari’nin şampiyon olmasını istememe rağmen, Schumi’ye o cezayı vermişler. Çünkü kanunun ve cezanın olmadığı yerde kaos olur. O cezalar olmasaydı, bugün elimizde bir spor olmazdı.

Pazar günkü olayla ilgili olarak herkesin kendisine ait bir düşüncesi vardır. Olmalıdır da. Tartışılmalıdır da. Tartışmak sağlıklıdır. Ancak, özellikle genç arkadaşlarıma sesleniyorum, gelin Helmut Marko gibi goygoycuların yorumlarından uzak duralım. Sporu asıl öldürenler kurallar değil, ikiyüzlü goygoyculardır.

Gelin, hep birlikte; düşündüğünü yarıştan yarışa değiştirmeyen, samimi efsaneleri takip edelim. Sizden farklı görüşte olmaları da önemli değil. Samimi olmaları önemli.

Eski zamanlarda yarışıp efsane olmuş, şu anda yaşayan pek çok pilot var. Aralarında çok kıymetlileri var, görüşleri önemli ve saygı duyulması lazım. Bunları takip edelim, haklarını teslim edelim. Ancak, eski günleri kullanarak, bu zamanda ekmek yemeye çalışan goygoyculardan uzak duralım.

Sağlıcakla kalın, F1’siz kalmayın.

Fırat KESKİN


16/06/2019, 4:39

Benzeyen Konular
Konu: Yazar Cevaplar: Gösterim: Son Mesaj
  Yorum Farklı Bir Pole Görebiliriz! | Avustralya GP'de TEMPOLAR NASIL? sadmin 0 82 23/03/2024, 1:41
Son Mesaj: sadmin
  Yorum Avustralya GP'de GÜÇ DENGELERİ NASIL OLABİLİR? sadmin 0 86 21/03/2024, 3:41
Son Mesaj: sadmin
  İnceleme Vowles, Williams F1 takımında kültürü nasıl değiştiriyor? sadmin 0 63 21/03/2024, 2:54
Son Mesaj: sadmin

Hızlı Menü:


Konuyu görüntüleyenler: 1 Misafir
Bunlar da ilginizi çekebilir! Close

© F1tr.com
★ Tüm hakları saklıdır
2012-2024

F1tr.com altyapı gücünü Özkula'dan alır.
Formula1Formula1