Arkadaşımla birlikte Bodrum’a tatile gidiyoruz.
Öyle otobüsle, uçakla, otomobilimizle, motosikletimizle de değil. Ulaşım aracımız paraşüt!
Yüksele alçala gidiyoruz.
Göl, deniz bulunca da bata çıka gidiyoruz.
Zemin seviyesine kadar alçalıp, karayolundan ayaklarımızı yere sürte sürte gidiyoruz.
Araçları takip ediyoruz. Camını açanlarla sohbet ediyoruz.
Arada yükseliyoruz.
Varış noktamızda niyetimiz daha önce konakladığım, Kremlin Palas’da kalmak. Biz Bodrum’a gidiyoruz ama ilginçtir bu otel Antalya’da. Olsun orada kalacağız illâ… ama kaçak olarak. Yani pek paramız da yok galiba.
Bodrum’a vardığımızda Kremlin Palas’ı karşımda buluyorum. Antalya’dan hatırladığım bu otel A’sından Z’sine Bodruma nasıl gelmiş diye düşünürken arkadaşıma yatacağımız yeri soruyorum.
Aklımda plajda gecelemek var. Arkadaşım “Hayır” diyor, “gel”.
Otelin sınırları dışındayız, bir de bakıyorum ki otelin hemen yanında İstanbul’da okuduğum ilkokul duruyor. Nasıl yahu!
Okula giriyoruz. Giriş koridorunun sonunda 2 metrekare malzeme odası, ama boş. Burada yatacakmışız.
Sonrasında tanıdık bir ses duyuyorum. Sesin geldiği yeri takip edip buluyorum.
Çetin Ağabeyim koridordaki sınıflardan birinde iş toplantısında!
Ama öyle toplantı masası falan yok. Öğrenci sıraları da yok. Sınıfın ortasına ateş yakılmış, ateş etrafında oturulmuş. Zemin de plaj kumundan. Ağabeyim de anlatıyor. Beni gördüğüne de hiç şaşırmıyor herif…
Arkamı dönüyorum, yeğenim karşımda! N’oluyoruz diyemeden benden ufaklığı almamı istiyor. Nereden alacağımı düşünüyorum, okuldan mı? E ama onun okulu İstanbul’da. Lan o okul da mı Bodrum’a geldi… Ne hale getirdiniz Bodrum’u?
İyi madem gidip ufaklığı alayım diyorum ve çıkıyorum oradan.
Dışarıda ise bir sürpriz beni bekliyor…
Marllboro renklerinde bir Formula 1 aracı! Hani yanlışlık olmasın ama bildiğin McLaren MP4-4! Şimdiye kadar birçok tuhaflık yaşamışken, MP4-4 neden benim olmasındı ki(!)?
Bizim ufaklık bunun neresine oturacak diye endişelenmedim bile. Senna ile Mansell yaptıysa yeğenimle ben de yapardık çünkü!
Yaşasın…
Sanki bana aitmiş gibi hemen dalıyorum kokpitine. Bana ait tabi, bu kokpiti neredeyse 30 yıldır biliyorum çünkü. Bakıyorum, elimde bildiğin marş anahtarı var. Nereden, hangi ara elime geliverdi bu anahtar? İyi de bu araçlarda marş motoru olmaz ki, dışarıdan müdahale ile çalıştırılmıyor muydu bunlar(!)?
Neyse diyorum, ayrıntıya takılmayayım bu kadar.
Aracı çalıştıracağım için çok heyecanlıyım. Elimde tuttuğum -bizim evin kapı anahtarına benzeyen- sıradan marş anahtarını orada olmaması gereken marş deliğine yerleştiriyor ve tam çevirecekken uyanıyorum.
Bi çalıştırsaydım en azından!
Siz ne ara okursunuz bilemem ama… Günaydın…
###