Dünya Rallycross şampiyonası, 2014 yılından beri düzenleniyor. FIA’nın bugüne kadar en hızlı büyüyen organizasyonu olan bu seri, ilk günlerinde kimsenin dikkatini çekmemişti. Herkes pistlerde bir ralli yarışı düzenlemenin ne kadar mantıksız olduğunu konuşuyordu. Peki gerçekten Formula 1 pistlerinde düzenlenecek ralli yarışları, ki Hockenheim, Katalunya ve Istanbul Park’ta düzenlendi, bu kadar ilgiyi nasıl çekti?
Biraz geçmişe gidelim. Aslında rallycross eski bir yarış türü. İlk toplu sezonu Avrupa Rallycross Şampiyonası adı altında 1973’da düzenlendi ve o yıldan beri her sene düzenleniyor. Rallycross’un parlaması ve kendine spor gündeminde sağlam bir yer bulmasıysa FIA’nın bu sporu bir dünya şampiyonası şeklinde organize etme kararından sonra oldu.
Avrupa Rallycross Şampiyonası, bir tür emeklilik ikramiyesiydi. Emekli ralli şampiyonları, hem boş durmamak hem de biraz ter atmak için bu şampiyonaya katılıyorlar ve ralli günlerinden sürdürdükleri sponsorluklarla geçiniyorlardı. Peki ne oldu da bu spor, birden bu kadar büyüdü?
Bunun için Dünya Ralli Şampiyonası’na gitmemiz gerekiyor. Bu şampiyona düzenlendiği ilk günden beri toprak-asfalt-kar-çamur farklı zeminlerde düzenleniyordu. Aynı etap içerisinde hem toprak, hem asfalt bölüm görebiliyorduk ve bu hem yarışlara farklı bir heyecan katıyor hem de takımlar ve pilotlar için ayrıştırıcı oluyordu. Takımlar lastik ve süspansiyon ayarlarını bu duruma göre yapıyordu. Bazı pilotlarsa pilotaj açısından bir bölgeye uzmanlaşıp diğerinde neredeyse sürünüyordu. Gilles Panizzi de bunlardan biriydi mesela. Asfalt yarışların tartışılmaz kralı olan Fransız, toprak zemine geldiğinde tökezliyor, sessiz sedasız bitişe doğru ilerliyordu.
Dünya Ralli Şampiyonası’nda bu durum yasaklanıp artık ralliler sadece toprak veya sadece asfalt üzerinden düzenlenmeye başladığında birçok risk faktörünü ve bir kısım seyirciyi kaybetti. Dünya Ralli Şampiyonası zaten üç güne yayılmış bir organizasyondu ve televizyondan bu etaplı sistemiyle tam anlamıyla yayınlanması mümkün de değildi. Öyle ki bazı yarışlarda yarışı yerinde izleyenler, televizyondan izleyenlerle neredeyse aynıydı. Özel etaplar da bu duruma çözüm olamayınca, devreye Rallycross girdi.
Rallycross, ilk defa 2014 yılında düzenlendi ve iki sezonu da eski dünya ralli şampiyonu Petter Solberg kazandı. Solberg mavi Subaru Impreza’sıyla hatıralarımıza kazınmıştı milenyumun henüz başlarında. Onu şimdilerde Fransız Peugeot’nun lacivertiyle pistlerde görüyoruz. Solberg yalnız geçen 2014 sezonunun ardından 2015 yılında birçok eski dostuyla birlikte yarıştı, hatta eski efsane Peugeot ralli pilotlarından Marcus Gronholm’ün oğlu da ona katıldı. 2016 yılındaysa Loeb’ün Citroenle birlikte Rallycross’a başlaması, pistleri epey kızıştırdı.
Peki bir Rallycross yarışı nasıl düzenleniyor? Rallycross yarışları, arka arkaya düzenlenen üç seanstan oluşuyor: Q1, yarı final ve final. Q1’de pilotlar duruma beş veya altışarlık gruplarda birbiriyle yarışıyor. En iyi 12 pilot yarı finale katılıyor. Yarı finalde de altışardan iki grup oluşturuluyor ve en iyi üçer pilot finale çıkıyor. Final yarışını kazanan pilotsa o yarışın galibi oluyor. Fakat yarışın galibi olmak şampiyona için en çok puanı toplayan pilot olduğunuz anlamına gelmiyor. Zira Q1 dahil her seansta nerede bitirdiğinize göre puanlar dağıtılıyor.
Bundan sonra Rallycross’un geleceği ne olacak? Ben Rallycross’un geleceğin favori motorsporu dallarından biri olacağını düşünüyorum. Muhtemelen Formula 1’in ihtişamına erişemeyecektir, tabii Monte Carlo’da birkaç yarış düzenleyebilirlerse işler değişebilir, ama onu tehdit edecek kıvama gelecektir. Bugün Formula 1 izleyen kitlenin ben dahil birçoğu bu sporu izleyerek büyüdüğünden izliyor. Eminim birçoğumuz bu sporu bugün izlemeye başlasak pek de bağımlılık duymayacaktık.
Formula 1’i bugünlere getiren güvenlik ve bütçe endişeleri Rallycross’un doğasında bulunmuyor. Bu araçlar zaten seri üretim araçlar, hepsinin Euroncap puanı beş yıldız, hepsi bir Formula 1 aracıyla kıyaslandığında komik rakamlara mâl oluyor. Ama bu aynı zamanda Rallycross’un zayıf noktasını da oluşturuyor: ihtişam. Formula 1 her ne kadar bundan kopmuş olsa da, basit manada dünyanın en hızlı araçlarını üretiyor ve bunları belli bir pistte en hızlı olmaya zorluyor. Böyle büyük iddialar, büyük sponsorluklar getiriyor. Yukarıda bahsettiğim Monte Carlo esprimin altında da bu nükte yatıyordu. Rallycross bu tip büyük sponsorları spora çekemeyebilir. Tabii ki biz izleyiciler için bunun pek de bir önemi yok. Ama yatırımcılar için bu en önemli şey. Halihazırda hiçbir fabrika takımı bulunmuyor. Markaların sponsorluğunda garaj takımları bu şampiyonayı ayakta tutuyor. Şu anda Audi, BMW, Peugeot, Citroen, Ford, Seat ve Volkswagen bu şampiyonaya araç sağlayan üreticiler. Fakat bu durum bizi aldatmamalı. Esasında Volkswagen grubu, PSA ve Ford yarışıyor. Tıpkı Dünya Ralli Şampiyonası’nda olduğu gibi. Doğulu üreticilerin de sahneye girmesiyle eminim ki spor kızışacak, gerçek bir dünya şampiyonası haline gelecektir.
Ayrıca Rallycross, hem Dünya Ralli Şampiyonasında başından beri bulunmayan hem de Formula 1’de özlemini çektiğimiz lastik lastiğe mücadeleyi bize bol bol sunuyor. Sorunlar ve kazalar zaten hiç eksik olmuyor. Diğer motorsporlarında olan belirsizlik faktörü, Rallycross’ta kadere daha çok etki ediyor.
Merak edenler için altta bir Rallycross videosu var, birçoğunuzun beğeneceğine eminim.