Robert Kubica’nın hikayesi, belki de Formula 1’in yakın döneminin en acıklı olanlarından birisi. İnanılma yetenekli Polonyalı, 2010’da harika şeyler yapabileceğinin sinyallerini vermişti, ancak 2011 sezonundan hemen önce yaptığı ralli kazası sağ kolunu ciddi derecede yaraladı.
Geçtiğimiz aylarda olan hareketlilikten önce, Kubica’nın F1 kariyeri bitmiş gibi görünüyordu. Polonyalı pilot yarış koltuğuna kavuşmak için tekrar önlere çıktı ve Renault ile iki özel test yaptıktan sonra geçtiğimiz haftalarda Macaristan’da 2017 aracıyla test yaptı.
Lewis Hamilton ve Fernando Alonso, Kubica’nın Formula 1’in kayıp dünya şampiyonlarından birisi olduğunu söylüyordu, ESPN ise Kubica’nın Ronde di Andora’daki kazası olmasaydı neler olabileceğini inceledi.
Lotus-Renault
2011’in başlarında dünya Robert Kubica’nın ayakları altındaydı. Renault ile ikinci sezonuna başlamak üzereydi ve gelecekte Ferrari’ye geçeceği yönünde şimdiden söylentiler çıkmaya başlamıştı, geleceğin dünya şampiyonu olarak görülüyordu. BMW’deki kariyeri etkileyiciydi, ilkinde podyum ve 2008’de Kanada’da zafer elde edebilmişti. Aslında Montreal’deki zaferinden sonra şampiyona liderliğine yükselmişti, ancak BMW’nin 2009’daki büyük kural değişikliklerine odaklanmak istemesi sezonunu etkileyecekti.
Kubica, 2010’da Renault’da herkesi etkiledi ve o yıl üç takımın savaştığı şampiyonluk için yeterli araca sahip olmasa da bazı harika performanslar gösterebildi. 2011’de kaza yapmasa ve Renault’da kalması durumunda R31 ile güzel işler yapabilirlerdi. Vitaly Petrov ve Nick Heidfeld ilk iki yarışta podyuma çıkabilmiş, ve takım Lotus-Renault adını almıştı. Kubica 2012’de Ferrari’ye geçebilirdi, veya Lotus olacak takımda kalabilirdi.
Lotus’un 2012’de Raikkonen’i alma kararına ise Kubica’nın sezona başlayamayacağı bilgisinin üzerine gelmişti. Artık Polonyalı pilotun F1 aracına bir daha oturamayacağı ve kariyerinin bittiği düşünülmeye başlanmıştı. Raikkonen, Williams ile görüşmelerinin sonuçsuz kalmasının ardından Lotus ile spora geri dönmüştü. Ancak Kubica sporda kalmış olsaydı, Raikkonen muhtemelen Williams’la anlaşmak zorunda kalacaktı. Sonra, 2014’te Ferrari’ye geçişi aynı şekilde devam edebilirdi. Williams FW35’in berbat hızı Fin pilotu Ferrari’ye kötü gösterebilirdi de, hatta Ferrari’nin Nico Hülkenberg ile ilgilendiği de biliniyordu.
Sonrasında ise Kubica kendisini Lotus’ta bulabilirdi. Ancak Raikkonen’in kanıtladığı gibi, 2012 ve 2013’te takım podyumlar ve sık sık zaferler elde edebilen bir araç üretebilmişti, ancak Fin pilot Ferrari’ye ikinci katılışında kariyerinin başlarındaki gibi bir pilot olmadığı anlaşılmıştı.
Tüm bunlar aklımıza şu soruyu getiriyor; 2012’de Lotus’un gerçek performansını göremedik mi? Raikkonen şampiyon Sebastian Vettel’in 78 puan gerisinde bitirmişti. Kaza yapmadığı için yarışmaya devam eden Kubica’nın spora iki yıl ara vermiş Kimi Raikkonen’den daha iyi sürüşler çıkarabileceğini söylemek çok da yanlış olmayabilir. F1 padokunda Kubica’nın E20 ile şampiyon olabileceği yönünde ciddi görüşler yer alıyordu.
Raikkonen’in Lotus’taki başarısı ona 2014’te Ferrari’nin kapılarını açmıştı, ancak Kubica orada olsaydı işler çok daha farklı yürüyebilirdi. Elbette bu kez Maranello’ya gidecek ismin başkası olması söz konusu olabilirdi…
Ferrari
Yaralanmasına neden olan kazasından önce, Robert Kubica 2012 için Ferrari ile bir ön anlaşma imzalamıştı. Bu tür ön anlaşmalar Formula 1’de her zaman görülen bir şey değildi, ve bir koltuğu bir sürücüye bağlamazdı. Örneğin 2011’de de böyle bir şey varken Ferrari, Felipe Massa’yı tutmuştu. Ancak Kubica’nın Fernando Alonso ile iyi bir ilişkisinin olması ve karting yıllarında öğrendiği İtalyancayı akıcı şekilde konuşması takım için iyi bir seçim olabileceğinin göstergesiydi.
Massa, 2011’de tek bir podyum bile elde edemedi. Sağlıklı bir Kubica, Lotus-Renault’da tam bir sezon geçirmek isteyecekti ve Ferrari seçeneği varken takımda kalmak istemeyebilirdi.
2012’de, Ferrari Red Bull’un 60 puan gerisinde kaldı, Massa sadece iki podyum elde edebilirken, takım arkadaşı Alonso üç yarış kazandı, podyuma 10 kez daha çıktı ve sezonun neredeyse yarısını lider götürdü. Alonso’nun hep en iyilerden birisi olarak nitelendirdiği Kubica ise şüphesiz Massa’dan çok daha iyiydi. Massa, o yılın sonunda Alonso’nun 156 puan gerisinde kaldı. Böylece Massa, Lotus’tan Raikkonen, Mclaren’dan Lewis Hamilton ile Jenson Button ve diğer Red Bull Mark Webber’in gerisinde kaldı. Massa bu grubun arasında o yıl kazanamayan tek kişiydi.
Kubica ise, en kötü zamanında bile Alonso’nun şampiyonluğu yolunda çok daha rekabetçi olabilirdi, en iyi hallerinde ise kendisi de zaferler peşinde koşarak sezonu üçlü bir şampiyonluk savaşına döndürebilirdi. Kırmızılarda iki rekabetçi sürücünün olması ise Ferrari’ye 2008’den beri ilk üreticiler şampiyonluğunu getirebilirdi. Ferrari, 2014’ten bu yana Kimi Raikkonen’i tutuyor ve iki yıl önce ayrılan Massa’nın yerine bir diğer büyük isim getirmesi pek de mümkün görünmüyordu.
Kubica, muhtemelen Ferrari’deyken bir sonraki yıl Alonso’nun çektiği sinir bozucu durumları yaşayacaktı ve F138 ile şampiyonluk savaşından uzak kalacaktı. 2014’teki bir diğer hayal kırıklığı ise Alonso’nun McLaren’a ve talihsiz Honda projesine geçmesine neden oldu. Alonso, 2012’de şampiyon olabilseydi, Ferrari’de kalma isteği bir süre daha devam edebilirdi.
Kubica için kurguladığımız bu kariyer elbette gridin geri kalanını da etkiliyor. Massa 2012’de kendisine bir koltuk aramak zorunda kalacaktı ve Kubica’dan boşalacak Lotus koltuğu da hedeflerinden birisi olacaktı. Başka yerde yeterli seçeneğin olmaması da Massa’nın 2012’de emekli olabilmesine yol açabilirdi.
Massa erken emekli olsaydı, Williams 2014’ün başında Valtteri Bottas’ın yanına kimi koyacaktı? Hülkenberg’in V6 çağının başlarında Williams’a geri dönmek istediği biliniyordu. Veya Sergio Perez de bunu yapabilirdi.
Peki Kubica Ferrari’de olsaydı, bu sezon Sebastian Vettel gibi şampiyonluk için savaşmayacak mıydı?
Mercedes
“Ya kaza yapmasaydı?” Sorusunun bir sonraki durağının Mercedes olması kaçınılmazdı. 2017’ye kadar şampiyonluk garantisi isteyen pilotların Red Bull ve Mercedes olmak üzere iki seçeneği vardı. Kubica, Red Bull’un sürücü akademisinde olmadığı için bu seçenek pek de mümkün görünmüyordu, Mark Webber’in yeri 2012 ve 2013’te sorgulanırken bile bu mümkün olamazdı. Ancak Kubica’nın V6 çağında Mercedes trenine atlaması için üç fırsatı olacaktı.
Kubica 2012’de Ferrari veya Lotus’la şampiyonluk savaşında olsaydı, Niki Lauda’nın sezon ortasında konuşacağı isim Lewis Hamilton olmayabilirdi. Bildiğimiz gibi Lauda, McLaren’da olan Hamilton’ı Mercedes’e geçmesi yönünde ikna etmişti. Ona önceki takımında hiç yaşamadığı kadar bir özgürlük vermişti ve öte yandan takımının V6 turbo projesinde parlayacağının sözünü vermişti.
2011 ve 2012’de Hamilton, bugün bildiğimiz sürücüden çok farklıydı, hala devasa form kayıpları yaşıyordu ve potansiyelini gösterememiş pilotlar arasında gösterilmesine az kalmıştı. Kubica ortalarda olsaydı ve o sıralar üst düzey performanslar sergiliyor olsaydı, Wolff ve Lauda farklı bir yol izleyebilirdi. Aslında, sessiz ve mütevazı Kubica, Hamilton gibi Mercedes adına küresel bir ikon olamazdı. Mercedes’in F1 takımını yürütmesinin arkasındaki şey ise yol araçlarını satmaya devam etmekti.
Bu noktada Hamilton için farklı bir kariyer hayal etmek ilginç olurdu. İngiliz pilotun takımın düşüşü ile McLaren’dan ayrılışı onun son yarışı da olabilirdi. Baskın araçlardaki her sürücüye yapılan eleştiriler gibi, Hamilton’ın Gümüş Oklar’a geçişi kariyer intiharı olarak görüldü. Ancak bu seçeneği hiç olmayabilirdi de.
2013’te Mercedes’e Kubica geçseydi, Hamilton felaket 2013 sezonunda da McLaren’da kalırdı, 2014’te McLaren yine sorun yaşadı, ve yolun sonu görünürdü. Belki de Ferrari için Fernando Alonso ile yer değişimi yapılabilirdi. Bu da Sebastian Vettel’in Ferrari’ye hiç geçememesi anlamına geliyordu. Hamilton’ın Maranello’daki garajdan ünlü kıyafetlerle çıktığını hayal edebiliyor musunuz?
Vettel’in, Red Bull’da kalması Jean-Eric Vergne gibilerin F1’de kalmasını sağlayabilirdi, Daniil Kvyat bu kadar erken terfi alamazdı, ve genç yetenek Max Verstappen’in Toro Rosso’ya gelişi de mümkün olmayabilirdi. F1’e giremeyen Verstappen’in Mercedes’in çaylak kadrosuna girip DTM’de bir sezon geçirmesi ve ardından Mercedes motorlu bir takımda spora girmesi mümkün olabilir miydi? Pascal Wehrlein ve Esteban Ocon bunu yapmıştı.
Bir diğer olasılık ise McLaren-Honda projesi ile birlikte batan isim Alonso yerine Hamilton olabilirdi ve tek dünya şampiyonluğu ile kalabilirdi. Halbuki şu an Mercedes’te Michael Schumacher’in pole pozisyonu ve yarış zaferi rekorlarına doğru ilerliyor. İşler çok az farklı yürüseydi, kariyeri bu yönde ilerleyebilirdi.
Ancak Kubica’nın Mercedes’te Hamilton’ın takım arkadaşı olması daha mantıklı bir olasılık gibi görünüyor. 2014’te, Nico Rosberg’in Mercedes’teki geleceği de kesin değildi. Alman pilotun kontratı sezon sonunda bitiyordu ve şampiyonada lider olsa bile takım diğer seçeneklere bakıyordu. Toto Wolff’un Fernando Alonso ile görüştüğü ortaya çıkmıştı ve Mercedes patronunun İspanyol pilotun takım içindeki harmoniyi bozacağına karar vermesiyle bu ihtimal son bulmuştu. Bu noktada seçeneklerde Kubica’nın olduğunu hayal edin, işler daha farklı olabilirdi.
Kubica, Mercedes için Alonso kadar rekabetçi ve hızlı, öte yandan takım içerisindeki politika ile uğraşmayan ve Hamilton’la arası limoni olmayan bir pilottu. Polonyalı olması da Stuttgart’taki Alman yöneticiler için Rosberg’in yeri için ideal bir aday olurdu. Zaferler ve şampiyonlukların büyük kısmı Kubica’ya gitmiş olabilirdi.
Hamilton’ın yerine Mercedes’te olsaydı Kubica, 2013’teki zaferlerle birlikte Mercedes’teki üç şampiyonluk için savaşacak ve muhtemelen üçünü de elde edebilecekti.
Ancak bu seçeneklerin hiçbirisi gerçek olmadı. Rosberg’in geçtiğimiz yılın sonunda açıkladığı şok emekliliğinden sonra bile, onun yerini alabilecek açık bir aday yoktu. Wolff’ün hala Alonso hakkında şüpheleri vardı ve Bottas ve Romain Grosjean’ın üst seviyede olup olamayacağı belli değildi. Nico Hülkenberg ve Carlos Sainz ise diğer takımlara kontratla bağlıydı. Kubica’nın 2011’de yaralanmamış olduğunu kabul edersek, Toto Wolff için önemli adaylardan birisi olması kaçınılmaz olabilirdi.
Nasıl bakarsanız bakın, Kubica’nın kariyeri hiç kötü bir yere gidemiyor. Yetenekli pilotlar er ya da geç F1’in tepesine yükseliyor ve onun yeteneği de bir gün şampiyon olabilecek bir araçta olabileceğini gösteriyor. Formula 1’in renkli geçmişinde başka kazalar, yaralanmalar ve ölümler oldu, Kubica’nın 2011’de ralli yaparken geçirdiği kaza ise görünüşe göre harika bir kariyeri sonlandırmıştı.
Belki bu sezon veya 2018’de Sarı-Siyah Renault’ya tekrar dönme şansı bulabilir, ancak “o kazayı yapmasaydı” altı buçuk yılı kaybetmemiş olacaktı.
Formula 1’in en acıklı kariyer hikayelerinden birini, Robert Kubica’nın asla kötüye gitmeyen ihtimallerini okudunuz…
Kubica’nın Macaristan’daki testinde Renault’ya bu fırsat için teşekkür eden taraftarlar ile bitirelim: